Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 234 – Aralık 2024      Burgazlı Makbule Hanım!

Burgazlı Makbule Hanım!


Sait Faik'in annesi Makbule Abasıyanık, albüme bakıp genç yaşta ölen oğlu için gözyaşı döküyor. Yıl 1962. Bir sene sonra makbule hanım vefat ediyor.

Sait Faik Abasıyanık’ı (1906-1954) bilirsiniz, hani son on yılını (1945-54) Burgazada’da geçirmiş ölümünden sonra da eserleri birçok dile çevrilerek dünyaca ünlenmiş edebiyatçımızı, milyonlarca okunan yazarımızı…

Gerçekten de Sait Faik dünyaca ünlüdür… Lakin bu şöhretini bence Halide Edib Adıvar Hanım’a (1884-1964) borçludur. Çün ki Halide Hanım Sait Faik’i okur, beğenir ve 1953’te Mark Twain Cemiyeti’ne tavsiye eder. Cemiyet de Halide Hanım’ın bu teklifini değerlendirir, müspet bulup ittifakla Sait Faik’i şeref azalığına seçer. Bu olay çok çarpıcı. Çün ki Abasıyanık Atatürk’ten sonra cemiyete seçilen ikinci Türk olur!

Sait Faik Annesi Makbule Abasıyanık ile

O yıllarda mülakatçılık yapan Yaşar Kemal (1923-2015) bu mühim haber üzerine Abasıyanık’ın peşine düşer, üyelikle alakalı sorular yöneltir. Sait Faik kırmaz cevaplar. Bakın aldığı ödül için ne der Sait Faik?

Bana, Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi ben de şaşırdım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne hacet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sanırım... Mark Twain de alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş cemiyetteki sahte vakarları, petrol krallarını, pamuk prenslerini, demir beylerini, çelik efendilerini sağlığında. Ölümünden sonra da bir Türk hikayeci ile şakalaşmasın mı? Eyvallah Mark Twain!..[1]

Sait Faik Annesi Makbule Abasıyanık ile

Sait bu üyelikten bir yıl sonra dar-ı bekaya göçer.

Abasıyanık’ın yazdıkları sadece ölümünden sonra değil sağlığında da Türkiye’de sevilerek okunur. Bunun ötesinde koskoca Halide Edib ve birçok muharrir eserlerini beğenir. Ama baskın kişilikli validesi Makbule Hanım (1883-1963) onu adam olamadı diye ekseriyetle küçümser.[2]

Sanatçılara yönelik bu küçümseme o yıllarda Türkiye’de bazı çevrelerde ve hükümet nezdinde yaygındır. Bunu biliyoruz. Sait Faik’e verilen pasaportta da bu yüzden sanatı hanesinde “yok:sans” yazar!.. Yani işsiz, bir baltaya sap olamamış!..

Makbule Abasıyanık

O dönemde sanatçılık umumiyetle böyle telakki edilirdi. Bu yaygın algının üstüne bir de hekimi Fikret Ürgüp’ün (1914-1977) iddiasına göre Sait Faik validesine maddi ve manevi açıdan bağımlıymış.[3] Ne kadar doğru bilemem ama bu savı destekleyecek bazı emareler de yok değil. Aşağıda yazacağım.

Sait Faik kısaca nahif biri. Hikayeleri de öyle ve ne kadar da güzeller. Sait’in bu çekingenliğine, kırılganlığına mukabil Makbule Hanım baskın kişilikli.

Makbule Hanım’ın pederi Adapazarı eşrafından Hacı Rıza Efendi. Bir kere buradan ona bir medeni cesaret sirayet etmiş olabilir! Makbule Hanım öyle güçlü ki Sait Faik yedi yaşındayken kocası Mehmed Faik Bey’den ayrılır, evi terk eder ve küçük Sait’i babasına bırakır. I. Cihan Harbi’nden sonra ikisi arasında da sulh yapılır ve eve geri döner.[4] Sait’in eğitimi için İstanbul’a taşınırlar. 38 yılının 29 Ekim’inde Mehmed Faik Bey ölür. Makbule Hanım bunun üzerine 37’de aldıkları Burgaz’daki köşke taşınır. Bugünki müze binası.

Yukarıda Makbule hanımın çok baskın Sait Faik’inse kırılgan olduğunu ve bunun bazı işaretlerinin mevcut olduğunu söyledim. Bir kaç örnek vereyim.

Makbule Hanım Sait Faik’in evlenmek istediği kızları beğenmeyip hepsini tek tek reddeder. Sait ses çıkar(a)maz. Çelme isimli hikayesiyle askerlikten soğutuyor diye Sait 1940’ta mahkemeye verilince Ankara’ya onunla birlikte gider ve sonraki yıllarda yazdığı edebi eserleri yayımlatmaktan onu men eder. Sadece muhabirlik yapmasına izin verir.[5] Sait ses çıkar(a)maz. 1944’teyse bence oğluna kıyamadığı için Medar-ı Maişet Motoru romanını kitap olarak bastırabilsin diye ona para verir. Kitap basılır basılmasına ama Bakanlar Kurulu kararıyla sakıncalığı bulunduğundan derhal toplatılır. Makbule Hanım üzgün ve endişeli, Sait kırgın ve kızgındır. Sonunda olan olur, Sait yatağa düşer. Sonrasında da günlerinin çoğunu annesinin yanında Burgazada’da geçirmeye başlar. Ama yazmaktan hiç vazgeçmez.

Ne diyordu Haritada Bir Nokta (1952) isimli hikayesinde Sait, hatırlayalım:

Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yaz­mayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Ya­pamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken ca­nım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebim­ de taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

Yazarlık böyledir. Yazamasa deli olur!..

Makbule Hanım oğlunun ölümünden sonra 8 Kasım 1954 tarihinde bir vasiyetname hazırlatır. Bir maddesine, her sene en iyi hikâye seçilecek esere verilecek ödüle kendi adını da yazdırır: Sait Faik ve Makbule Abasıyanık Hikâye Mükafatı. Bu ibareye ve yukarıda saydıklarıma rağmen ben ana-oğul arasındaki ilişkinin hamilik (mécènat/sponsorship/patronage) olduğunu düşünmüyorum. Zira mali destekçilik ayrı özellikler gösterir. Bence burada söz konusu bir annenin oğlunu ömrü boyunca düşünmesi ve ona bakmasından ibarettir.

Makbule Hanım’ın 1963’te irtihali üzerine vasiyeti gereği köşkün müzeye çevrilmesi süreci başlar. Müzenin 1959’ta açıldığı bilgisi bu yüzden hatalıdır. Müze 59’da değil 1964’te açılır.[6] Bu ve bunun gibi hatalar giderilse ve bu güçlü kadının tarihi yazılsa ne kadar da güzel olur. Sözlü tarih yapılsa, onu tanıyan komşularıyla mülakatlar yürütülse, kalan varsa tabi.

Burgaz’a sayfiyeye geldikleri 30’lu yıllardan ölene kadar Sait, adayla alakalı birçok eser kaleme alır, neşrettirir. Buna rağmen genellikle adalılarla münasebete girmeyi sevmediği ittifakla aktarılır ve anlatılır. Balıkçıları sever, bir iki de bahçıvanı, hepsi bu. Acaba validesi de böyle miydi?

Her neyse… söylenecek, yazılacak çok şey var da bu defa bu kadarla iktifa edeyim.

Bol hikayeli günlere.


[1] Mülakat tarihi 17 Mayıs 1953. Yaşar Kemal, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl, İstanbul 2011.

[2] Rıfat Ilgaz, “Sait Faik Pinti Miydi?”, Yokuş Yukarı. Babıali Anıları, İstanbul 1996.

[3] Fikret Ürgüp, “Sait Faik’in psikolojik yapısı üzerine bir deneme”, Yeditepe, 1964, 96.

[4] İbrahim Kavaz, Sait Faik Abasıyanık, İstanbul 1999.

[5] Perihan Ergün, Sait Faik 90 Yaşında, Ankara 1996.

[6] Müzenin açılışında etkin olan Burhan Arpad, “Burgaz Adası’nda bir köşk”, Adalı Dergisi, 2021, 198 ve https://adalarmiras.com/detay/3/spanudis-evi-(sait-faik-abasiyanik-muzesi)


Yayınlanma Tarihi: 07 Aralık 2024  /  Son Güncellenme: 07 Aralık 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.