Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 235 – Ocak 2025      Yıllar Önce Basında Adalar

Yıllar Önce Basında Adalar

ve


1940 yılına Avrupa’da süren savaşın genişleme haberleriyle giriliyor. 1939 Aralık ayının sonunda Erzincan ve çevresinde yaşanan deprem felaketinin bilançosunun ne derece ağır olduğu da gazetelerdeki haberlerden anlaşılıyor. Ülke çapında başlatılan yardım kampanyası İstanbul’da da büyük bir hızla devam ediyor. Ocak ayının sonlarında İstanbul’da toplanan yardımın 1 milyon lirayı aştığı gazete haberlerinden anlaşılıyor.

Bu arada çok çetin kış şartlarına rağmen İstanbul’da ve tabii Adalar’da görülen balık akını gazetelerde geniş yer buluyor. Yakalanan balıkların önemli bir kısmı yurt dışına gönderilirken yurt içinde satılan balıkların fiyatları da bolluk nedeniyle önemli ölçüde düşüyor.

Ocak ayı sonlarında dikkat çeken bir gelişme de Adalar’daki sokak köpeklerine yönelik itlaf haberleri oluyor. Bazı şikâyetler nedeniyle Büyükada’da pek çok sokak köpeğinin itlaf edildiğini gazetelerden öğreniyoruz.

Geçtiğimiz aylarda Son Posta gazetesinde tefrika edilen Halid Fahri Ozansoy’un “Aşıklar yolunun yolcuları” isimli romanının sunuşunu yayınlamıştık. Bu roman ve yazarı ile ilgili olarak gene Son Posta gazetesinde İbrahim Hoyi imzasıyla yayınlanan bir tanıtım yazısını da meraklıları için yayınlıyoruz.

1940 Ocak ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…


Balık akını

 

Dündenberi Kartal limanına ve sahillerine hamsi ve beş, altı kilo ağırlığında palamut akını olmaktadır. Halk, sahile vuran bu balıkları diri diri tutmağa başlamıştır. Görülmemiş derecede mebzul olan bu balık akını üzerine İstanbula mavnalar dolusu balık sevkedilmeğe başlamıştır.

Akşam, 17 Kânunusani (Ocak) 1940, Çarşamba


Balık ihracatı arttı

Balık fiatları son günlerde düşmüştür. Bir çift torik 100 kuruştan 60 kuruşa inmiştir. İtalyanlar fazla mal almaktadırlar. Evvelce mütemadiyen vapurlarla sevkiyat yapılırken İtalyanlar şimdi trenle nakliyat yapmaktadırlar. Fakat bu biraz pahalıya çıkmaktadır.

İkdam, 9 İkincikânun (Ocak) 1940, Salı


Torik ve palamut akını
İtalyanlar bu sene torikleri çifti 55- 60 kuruştan alıyorlar
Yunanlı alıcılar müzayedelerde bu sene pek iştahlı görünen İtalyanlarla rekabet edemiyorlar

Eminönü Yolcu salonu rıhtımında aylardanberi bağlı duran İtalyan, Yunan balıkçı gemileri, yelkenli ve motörlü kayıklar bugünlerde faaliyete geçmişler, mütemadiyen balık yükleyerek memleketlerine gidip gelmek için acele etmektedirler. Çünkü Boğazda torik akını başlamıştır.

Köprüden geçerken biribirine karışmış görünen yelken direkleri, çeşitli bayraklarile üstüste yığılmış duran bu gemiler sonbahara doğru teker teker limanımıza gelir, rıhtıma bağlanarak torik akınını beklemeğe başlarlar; alışveriş mayısa kadar devam eder. Balığın ne vakit çıkacağı belli olmadığı için gemiler bu bekleyiş devresinde boş durmaz, harıl harıl teknelerini tamirle meşgul olur, boyası yeni bile olsa kaptanlar mürettebatın tenbel tenbel oturmamaları için boya tazeleme emirlerini sık sık tekrarlarlar.

Burada kaldıkları müddetçe balıkçı gemilerinin mürettebatı geceleri gemide yamağa mecburdurlar. Gündüzleri gemici karnelerini zabıtaya teslim etmek suretile şehre çıkar dolaşırlar.

İtalya ile Yunanistan torik ye palamutlarımızın daimi müşterileridirler. Buraya gelen gemiler bir konserve fabrikası veya hususi müesseseler tarafından gönderilirler. Yunanlılar buradan aldıkları balıkları taze olarak istihlâk eder, İtalyanlar konserve yaparlar.

Balık akını

Toriklerle palamutlar bu mevsimde zaman zaman Karadenizden Marmaraya akınlar yapmaktadırlar. Torikler, içinde bulunduğumuz aylarda bir buçuk ay akar ve buçuk ay da Adalar arkasında yatarlar. Hava lodos gittiği zamanlar akınlar durur, şimal rüzgârlarile beraber tekrar Boğazdan içeri hücum ederler. Her torik akını, muazzam bir uskumru sürüsünü kovalıyarak başlar. Boğazın Karadeniz ağzındaki dalyanlar bu esnada uskumru ile dolup taşar, arkasından torikler takib eder.

İtalyan ve Yunan balıkçı gemilerine istedikleri torikleri temin etmek üzere İstanbul balıkçıları bu akın zamanlarında büyük ekipler halinde geceden Karadeniz ağzına toplanırlar. Yüzlerce kayık ve gırgırlar toriklerin yolunda durur, dalyan kurar. Hiç ışık yakmadan akın beklerler. Geceliyin torikler su içinde hasıl ettikleri yakamozlarla bir ışık seli halinde geçmeğe başlar ve biraz sonra hepsi ağlara düşerler.

İtalyanlar geçen seneden daha iştihalı görünüyorlar

Büyük kayıklarla Balıkhaneye getirilen torikler İtalyan ve Yunan alıcılara müzayede ile satılır. Bu sene İtalyanlar müzayedede henüz Yunanlılara sıra bırakmamışlardır. Balıkhaneye günde 15 – 20 bin çift torik gelmekte ve bunlar mütemadiyen İtalyanlar tarafından satın alınmaktadır. Toriğin çifti 55 – 80 kuruş arasında satılıyor. Yunanlılar bu fiate alacak vaziyette olmadıklarından İtalyanların gitmelerini beklemektedirler. İtalyanlar bu sene geçen seneden daha iştihalı görünmektedirler. İtalyan balıkçı gemilerinin hemen ekserisi üçüncü seferini yapmış, balıklan bırakıp dönmüşlerdir. Daha uzun müddet alışverişin hararetle devam edeceği tahmin ediliyor.

Geçen sene torik bu kadar bol olmadığı halde fiatler 35 kuruştan yukarı çıkamamıştı. Pazartesi günü Balıkhaneye 30 bin çift torik gelmiş, çifti 55 kuruştan İtalyanlara tamamen satılmıştır.

Toriklerin ağlara düşürdüğü uskumrularla bugünlerde İstanbulda uskumru bolluğu vardır. Balıkhane en yağlı devirlerinde bulunan iri iri uskumrularla dolup taşmaktadır. Fiatler, perakende 10 ile 15 kuruş arasındadır.

İtalyan ve Yunan balıkçıları fırtınada kazalar geçirdiler

Geçenlerde kopan büyük fırtına balık almak için burada bekliyen İtalyan ve Yunan balıkçı gemilerine de epey zarar vermiştir. Bunlardan anbarlarını balıkla doldurup İtalyaya doğru yola çıkan bir İtalyan gemisi Marmaracık önünde fırtınaya tutulmuş, gemi kayalara çarparak parçalanmış, torikler ve geminin mürettebatı denize dökülmüstür. Mürettebat tamamen kurtarılarak tedavi altına alınmıştır.

Kaptan Demostenin idaresindeki Yunan balıkçı gemisi de Perşembe günü rıhtıma bağlı olduğu sırada fırtına kopunca kaptan zincirleri boşaltmaya çalışırken ayağı zincirle gemi arasında kalıp kırılmış, hemen yetişen polisler kendini Cerrahpaşa hastanesine nakletmişlerdir. İyileşmekte olan kaptan Demosten gönderdiği bir mektupta Türk zabıtasına teşekkür etmekte ve minnettarlığını bildirmektedir.

Memleket dahilinde balık istihlâkini artırmalıyız

İtalyan ve Yunan alıcılara limanımızdan balık yükliyen bir müteahhid memleket dahilinde balık ıstihlâkinin azlığından şikayet etmektedir. Bu zat diyor ki:

“- Torik ve palamutları bizden yalnız bu iki memleket satın almaktadır. Gemiler ihtiyaçları kadar balık yükledikten sonra çekip giderler. O zaman bütün balıklarımız meydanda kalır. Torik ve palamutlar memleket içinde geniş mikyasta istihlak edilmediğinden denizlerimizin ağlarımıza döktüğü bu servet heba olup gitmektedir. Büyük konserve fabrikalarımız yoktur. Memleketimizde sahil şehirleri müstesna içerilerde balık yemek âdet değildir. Balığı halkımıza tanıtmağa ve sevdirmek için geniş mikyasta propagandaya ihtiyaç vardır. Balıklarımıza büyük istihlâk kanalları temin etmeliyiz. Bize kendiliğinden gelen bu servetten layıkile istifade edemiyoruz.

Boğazlarımız birer balık hazinesidir. İtalyanlarla Yunanlılar bizden aldıkları cüzi balıkla zengin oluyorlar. Çiftini 60 kuruşa aldıkları torikleri Triyesteye kadar götürmek masrafı da dahil olduğu halde kazanıyorlar. Halbuki Devlet balık istihlâk müesseseleri, konserve fabrikaları kursa denizlerimizden sadece insan gayretile toplanan bu servet bizi ihya eder. Her biri bir aile geçindiren ve ekseriya pek fena vaziyette olan balıkçılarımız da bu sayede refaha kavuşurlar. Bin zahmetle topladığımız balıkları müşterisizlik yüzünden tekrar denize dökmek gibi milli servetin göz göre ziyan olması sahnelerine bir nihayet verileceği zamanı sabırsızlıkla bekliyoruz.” Ş. R

Akşam, 8 Kânunusani (Ocak) 1940, Pazartesi


Hava gene karayele çevirdi
Son yağmurlar üzerine bir çok evlerin bodrum katlarını su bastı

Yirmi dört saat mütemadiyen yağan yağmurdan sonra dün hava karayele çevirmiş, akşama kadar fasılalarla kar yağmıştır. Termometre sıfıra inmiştir. Karadenizde ve Marmarada fırtına vardır.

Yirmi dört saat mütemadiyen yağan son yağmurlar dolayısile Kasımpaşada B. Mustafanın, Kavalalı Hasanın, bayan Feride ve bayan Vesilenin evlerinin alt katını su basmış, sular itfiaye tarafından boşaltılmıştır.

Bunlardan başka, Büyükadada Yelüfürdü sokağında Dr. Yağlıoğlunun, Karagümrükte Çeşme sokağında B. Hüsnünün, Hasekide Yokuşçeşmede B. Ahmedin, Üsküdarda Nakkaştepede bayan Haticenin evlerini de su basmış, bunlar da boşaltılmak suretile tehlikenin önü alınmıştır.

Dün; Fındıklıda Mebusan caddesinde büyük bir ağaç devrilerek bir müddet yolu kapamışsa da nezaret amelesi tarafından ağaç kısa bir zaman sonra kaldırılmıştır.

Akşam, 1 Kânunusani 1940, Pazartesi


Karilerimizin mektupları
Büyükadada başıboş köpekler

Büyükada, şu son birkaç senedenberi, akla sığamıyacak bir kış görmektedir. Geçen üç sene gördüklerimizden sarfınazar, şu son kış esnasında, Hızırtepe (Ayayorgi)den inen aç ve açlık yüzünden vahşileşmiş köpekler, şimdiye kadar biribirini müteakip dört koyun parçalamışlardır.

Bunlardan dördüncüsü geçen gün, köyün tam ortasında, Aslan Fresko köşkünün köşesinde görülmüştür. Bu gidişle bir gün hattâ insanlara saldırmıyacakları ne malûm?

Bir aralık Adalar kaymakamlığının, koruculara ve çamlık bekçilerine köpekleri öldürmek emri verdiği, hattâ beher öldürülen köpek için Adalı avcılara üçer lira vereceği şayi olmuş ise de, bu şayia tahakkuk etmemiştlr.

Adalarda kurt yok, yaşıyamaz. Lâkin Büyükadada kurttan beteri var. Merciinin nazarı dikkatini celbetmenizi selâmeti umumiye namına rica ederim. Emin Emekli

Akşam, 12 Kânunusani (Ocak) 1940, Cuma


Büyükadada
Serseri köpeklerin itlâfına başlanıyor

Kış münasebetile tenhalaşan Büyükadada serseri köpekler haddinden fazla çoğalmıştır. Bilhassa Dil civarında türeyen azgın köpekler, Yalovadan gelen bir koyun sürüsüne hücum ederek bir iki koyunu parçaladıkları için buradaki halk, korkularından sokağa çıkamıyacak hale gelmişlerdir.

Belediye temizlik müdürlüğü, şehir içindeki serseri köpekleri itlâf etmek hususunda büyük bir gayret sarfediyor. Adaların kış münasebetile tenhalaşmasından dolayı aç kalan bu köpeklerin tecavüzünden de adayı temizlemek lâzım geliyor. Hâdiseyi belediye temizlik müdürlüğüne bildirdik. Müdür doktor Faik, hemen icabına bakılacağını ve bir iki gün içinde Büyükadayı bu köpek saldırısından kurtaracağını temin etti.

Akşam, 17 Kânunusani (Ocak) 1940, Çarşamba


BELEDİYEDE:
Adalarda serseri köpek baskını

Son günlerde İstanbul adalarında oturan halk serseri köpeklerden şikâyet etmektedir. Halkın iddiasına göre Adalarda şimdiye kadar bu kadar fazla serseri köpek görülmemiştir. Hattâ son günlerde aç kalan bu köpekler sokaklarda dolaşan tavuk horoz vesaire hayvanlara taarruz etmektedirler. Hattâ bir koyun sürüsüne bile taarruz etmişler ve bir kaç hayvanı parçalamışlardır.

Belediye bu şikâyetleri nazarı itibara alarak Adalardaki bütün serseri köpekleri itlaf etmeğe karar vermiş ve Ada kaymakamlarına bu hususda tebligat yapmıştır.

Yeni Sabah, 26 İkincikânun 1940, Cuma


Büyükadadaki serseri köpekler imha edildiler

Büyükadada bilhassa Dil civarında kış münasebetile aç kalan bazı köpeklerin bir koyun sürüsüne saldırdığını ve bu yüzden halkın rahatsız olduğunu yazmıştık. Belediye Temizlik işleri müdürlüğü tarafından yapılan mücadele neticesinde bu azgın köpeklerin imhası temin edilmiştir.

Akşam, 26 Kânunusani (Ocak) 1940, Cuma


Kitablar arasında
Halid Fahrinin son romanı : “Aşıklar yolunun yolcuları,,
Yazan: İbrahim Hoyi

Halid Fahri Ozansoyu, Son Posta okuyucularına tanıtmıya, bilmem lüzum var mı?.. bundan yirmi beş sene kadar evvel, Türk edebiyatına Baykuş gibi, temiz bir Türkçe ve orijinal imajlar örneği bir eser veren, sonra hızını asla kaybetmiyen bir cevvaliyetle güzel ve ince şiirler okuyan, özlü makaleler yazan kıymetli şair, lisan değişimlerine pek ustaca intibak etmesini bilmiş, sihirli kalemini kuvvetli ve köklü kültürünün cevherlendirdiği silgi hokkasına banarak bize Rafael, Graziellâ, Bir Sipahinin romanı gibi kucak kucak tercümeler; birkaç cild şiir külliyatı hediye ermiş bulunuyor. Halid Fahri ayni zamanda son yirmi senenin edebiyat cereyanlarile bilfiil haşir ve neşir olduğu içindir ki, hatırat dağarcığı da pek doludur. Bu dağarcıkta edebiyat tarihimize fevkalâde yarıyacak olan öyle meraklı, cazibeli dokümanlar vardır ki, bunlar ince şairin ağzından dinlemek ayrıca bir zevktir. Üstad, parlak hafızasının raflarında istiflenmiş olan bu hatıraları san’atına âşık bir kuyumcu sadakat ve mahretile “Edebiyatçılar geçiyor” isimli eserinde billûrlandırmıştır. Yıllardır Babıâli yokuşundan, daha isabetli buluşla: Matbuat âlemi yokuşundan, gelip geçmiş ve imzalarını büyük bir hürmetle yâdettiğimiz birçok muharrirlerin hususiyetlerini ve bugün “eski nesil” diye anılan kıymetli elemanların gençlik çağlarındaki hararet ve heyecanlarını en karakteristik taraflarından yakalıyarak veren bu eser kanaatimce maziye uzatılan en ışıltılı san’at meşalelerimizden biridir. Birçokları bu teşhisimi biraz fazlaca indi ve mübalağalı bulacaklar.. halbuki garp edebiyatını ve hele bilhassa İngiliz edebiyatını tetkik edenler bu edebiyatlarda “hatıralar”, “biyografiler” (1) ve “mektublar”ın ne kadar mühim bir yer tuttuğunu pek iyi bilir ve böylelikle de Halid Fahrinin “Edebiyatçılar geçiyor” una koyduğum “Işıltılı san’at meşalesi” teşhisini haklı görürler.

*

“Sönen kandiller” müellifi, son senelerde “roman” tecrübesine girişmiş bulunuyor. Eserlerinde daha ziyade anormal hisleri teşrih masasına yatırmak gibi bir tez müdafaa eden Halid Fahri Ozansoy, gene Son Postada tefrika edilen (Sulara giden köprü) isimli bir romanla, son günlerde (Âşıklar yolunun yolcuları) (*) adlı bir eser çıkarmış bulunuyor.

(Âşıklar yolunun yolcuları)nı, sütunumun müsaadesizliğinden dolayı, burada uzun uzadıya tahlil edememek ıztırarındayım. Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki, şair ruhlu bir müellifin sahib ve hâkim olduğu kuvvetli, pürüzsüz ve akıcı bir üslûbla vücude getirdiği bu eser, Halid Fahri Ozansoyun dediği gibi büyük bir iddianın bayraktarlığını etmiyor. Bilâkis hayatı bir şiir gözile gören, yaşının kendisine verdiği bir salâhiyet ve tecrübe ile de bu gördüklerinden istifade etmesini bilen duygulu bir insanın realiteyi nasıl aynalandırdığını, gösteriyor. Nitekim eserin başlıca kahramanlarından Tuğrul, Süheylâ, Namık Bey.. Hattâ Ada arabacısı bütün canlılıklarile ayakta duran “et ve kemik” halitasıdırlar.

Halid Fahri, bu romanının oluş yerini Ada olarak seçmiş. Çamları, asfalt yolları, eşekleri, tenteli arabaları, esrarengiz köşeleri ile binbir maceranın bütün heyecanlarını, buruk zevklerini sinesinde barındıran Adalar, hiç şüphe yok ki, bir çok “ziruhlara” da yuva olmuştur.

Bakınız kıymetli edib ne diyor:

“Düşünüyorum; şu genç kızla şu delikanlı, yıllardan sonra gene bu sıcak sokulganlıkla birbirlerini özliyecekler mi?.. şu her gün bir âşık değiştiren kırklık, fakat güzelce ve şişmanca bayan (üstad neden hanım diyemiyor, hayretteyim) hâlâ hatıralarını dolduramamış mı? Ya şu öteki, esmer âşıkını kaybetti edeli çamlıklarda serseri dolaşan ve her mes’ud çifte rastlayışında âdeti üzere garib bir istihkarla alt dudağını sola büken zavallı bayancık!.. (Neye bu kelime?.).. Şu asil ruhlular ve derin bakışlılar ve bunların arkasından şu sahteler, şu sonradan görmeler!.. Şu hastalar, şu marizler, şu mütereddiler..”

Halid Fahri bir yazını Büyükadada geçirmiştir. Nizamın üstündeki çamlığın kıvrılıp âşıklar yolundaki meşhur kayalara ve oradan Lünaparka giden köşesindeki son evinde oturmuştur. İşte bu evinin penceresi de bu yola ve bu yoldan geçenlere bakıyor. Şair romancının fikrine göre, penceresinin altından bütün bir hayat bütün bir değişik tiplerile penceresinin altından geçmektedir. Üstad, bu değişik tiplerden bir “muhassala” çıkarmayı, bu pencerenin altından geçip giden “hayat”ı kelimeler halinde sayfalara perçinlemeği düşünüyor.. ve şöyle diyor:

“Benim Âşıklar yolu başında bir mevsimlik bir yuvam var. Çamlara ve insanlara bu basit, mütevazı yuvadan biraz şair gözile, biraz da saçlarını akı siyahını bastıran kırk beşini doldurmuş bir kâhil düşüncesile bakıyorum ve hayatta gördüğüm insanlardan kimini severek, kimine acıyarak ve kiminin iradesizliğine gülerek, gene hayata benziyen bir fantezi yaratmaz mıyım diye düşünüyorum..” Fakat romancı, hayatta gördüğü bu insanların çehrelerini hayalinde değiştiriyor, “birinin çizgilerini ötekine, birinin duygularını ve maceralarını bir başkasına ekliyor” ve bize hayatta rastlanan şahısları, maceraları o güzel, rakik ve sürükleyici üslûbile anlatırken, Tahsin Nahide şiirleri ile Ada şairi ünvanını verdiren, üstad Yahya Kemale, belki de en güzel mısralarını terennüm ettiren güzellikler ve ürpertiler beldesi Adayı, bütün çamları, mehtabı, bu mehtabda uyuyan yollarile bir kere daha dile getiriyor.

(Âşıklar yolunun yolcuları) hiç şüphe yok ki mevsimin en güzel romanlarından biridir. Sizin ve benim her gün rastladığımız, Adaya giderken vapurda belki de yanyana oturduğumuz, ayni plâjında kuma uzandığımız Tur yolunda karşı karşıya geldiğimiz, iskelesinde ayni merak, heyecan ve iştiyakla vapurdan çıkanları seyrettiğimiz şu veya bu “ziruhun” hikâyesini bütün ihtiras, düşüklük ve faziletlerile anlatan (Âşıklar yolunun yolcuları) kanaatimce: üstad Bürhan Cahidin Ada kibarlarını, renkli üslûbile canlandırdığı “Bir aşk bahçesi” ve “Coşkun gönül” eserlerinden daha sıcak, daha cana yakındır. (Âşıklar yolunun yolcuları)nı okuyucularıma hararetle tavsiye edeceğim.

İbrahim Hoyi

  • Büyük edib Halid Ziya Uşaklıgilin, ebediyete verdiği oğlunun bir biyografisini hazırladığını öğrendim. Bu eseri ne derece kıymetli bir vesika olacağını düşünerek, büyük üstaddan bunu bir an evvel tabettirmesini diliyorum. İ. Ho.

(*) Âşıklar yolunun yolcuları. Roman, 262 sayfa. Kanaat Kitabevi.

Son Posta, 23 İkincikânun 1940, Salı


BÜYÜKADADA

– İskeleye 15 dakikadan uzak olmıyan, deniz kenarında arsa veya bahçeli ev satın alınacaktır. Ankara caddesi (Babıâli) 50 numaraya müracaat. – 6

Akşam, 17 Kânunusani (Ocak) 1940, Çarşamba


Adalar Kazası Mal Müdürlüğünden:

Tarih No. Adı Sanati Adresi İhbarname No. Vergisi

110 Nesim Alkan Tamirci Büyükada 1/59 5.00 Kazanç

Balıkcıl 1.00 Buh

No. 26 90 %15

1938 senesi 6.90

Yukarıda adı ve işi ve eski adresleri yazılı mükellefin yeni adresini bildirmemiş ve yapılarda araştırmalarda da bulunamamış olduğundan hizalarında gösterilen seneye aid kazanç, buhran vergilerile %15 zam cezasını havi ihbarnamesi kendisine tebliğ edilememiştir. Hukuku usül mahkemeleri kanununun 141.142 inci maddeleri hükümlerine tevfikan tebliğ yerine geçmek üzere keyfiyet ilân olunur. “507”

Son Posta, 18 İkincikânun 1940, Perşembe


VEFAT

Sabık Adalar kaymakamı Bay Hacı Necip haremi Bayan Fersel vefat etmiştir. Cenazesi yarın saat 11 de Büyükadada Hacı Necip Bey köşkünden kaldırılarak namazı Büyükada camisinde eda edildikten sonra Büyükadadakı makberesine defnedilecektir.

Son Telgraf, 27 İkincikânun 1940, Cumartesi


Yahudi Basınında Adalar

Hazırlayan: Rozi Asa

 


Bütünüyle Restore edilmiş olan
Büyükada PLAJ OTEL
15 Haziran, bugün de kapılarını açıyor.

 

Her gün müzik ve dans salonunda piyanist ve org sanatçısı WAGNER ve şarkıcı gitarist ANTONIO ve arkadaşları sahnede yer alıyorlar.

Cumartesi ve Pazar günleri saat 16:00 da başlayan ‘matine’ saatleri

Oryantal ve Avrupa yemekleri

15 kişiden fazla gruplara indirim sağlanacaktır.

Şalom, Haziran 1956


İSTANBUL’DAKİ MUSEVİ NÜFUSU İSTATİSTİĞİ

Genç gazeteci arkadaşımız Sami Kohen, bildiğiniz gibi İstanbul Ekspres gazetesinde daimi yazarlığı dışında yabancı gazeteleri de izler. Londra’dan ‘Jewish Chronicle’, New York’tan ‘Jewish Telegraphic Agency’ ve Tel Aviv’den ‘Maariv’ gibi…

Kendisi yeni ve ilginç bir istatistiği bizimle paylaştı. Burada sizlerce kısaca paylaşmak isteriz:

Türk hükümetinden alınan bilgiyle, İstanbul Musevi cemaati 44.000 kişiden oluşmaktadır. Buna göre nüfusun 20.000’i erkek, 24.000’i kadındır.

1945’de Musevi nüfusu 50.000, 1935’de ise 47.000’di. Bu sayılar cemaatin bireylerinin yoğunlukla İsrail’e göçünü göstermektedir.

Türk Musevilerinin şifreleri ile ilgili bir diğer bilgi de ‘Ladino’ dili konuşanların daha çok 20 yaş üstü oldukları. 1950’de tüm Türkiye’deki 39.000 Musevi, 1927 yılında ise 69.000 Musevi ‘Ladino’ konuşurdu.

Buna karşın, okuma yazma bilen Musevi nüfusu, ülke nüfusunun geri kalan kesimine göre bir kademe daha yüksek orandadır. Tüm Musevi nüfusunun %72,4’ü okuma yazma bilmekte (bu oran 1935 te %57,7 idi.), toplumun diğer kesimlerinde ise okuma yazma oranı %34,6’dır.

Şalom, 17 Aralık 1953


*Adalarda Poker ve Bezik*

Çok iyi biliriz ki, Yahudilerin küçük bir kısmı, amatör Poker ve Bezik oyuncularıdırlar.
Ve onlar çoğu zaman, büyük meblağlarda “Rest” diyerek ortalığı karıştırırlar.
Tabii ki her insan kendi hareketinden mesuldür.
Allaha şükür ki, Büyükada’daki Yahudilerle, Tarabya’dakiler arasında çok büyük bir fark vardır.
Büyükada’dakiler kendilerini daha cesurca ortaya koyarlar.
Tarabya’dakiler ise, kurumlarımızın yararını düşünerek oyunda daha içe dönük davranırlar.
Kendi kendilerine: “vidoyu 1 kuruşa oynayacağımıza, 5 kuruşa oynayalım derler.
Geri kalanla da talihsiz ihtiyaçlı kardeşlerimizi, hastaları, yetimleri ve dulları düşünürüz.” diye düşünürler.

Herkes böyle düşünseydi ne kadar iyi, ne kadar güzel olurdu?…

Şalom

 

 


Yayınlanma Tarihi: 07 Ocak 2025  /  Son Güncellenme: 07 Ocak 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.