Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 229 – Temmuz 2024      Yıllar Önce Basında Adalar

Yıllar Önce Basında Adalar


1939 yılı Temmuz ayı yakıcı sıcaklarla geçiyor. İnsanlar birazcık olsun serinlemek için bütün sayfiye yerlerine koşuyorlar.  Olağanüstü rağbet gören yerlerin başında tabii Adalar yer alıyor. Adalar’a akın eden kalabalıkların yarattığı tehlikelerin başında da yangınlar geliyor. Temmuz ayı içinde özellikle Büyükada ve Heybeliada’da arka arkaya küçük yangın başlangıçları meydana geldiğini gazete haberlerinden öğreniyoruz. Hemen hepsi büyük zararlara yol açmadan başlangıç aşamasında önleniyor. Ancak bir yangın hiç de ucuz atlatılamıyor. Heybeliada’da Çamlimanı’nda çıkan yangın kısa zamanda çok büyük bir alana yayılıyor. Ada ormanlarının çam ve fundalıktan oluşan örtüsünü tahrip eden yangın uzun uğraşılardan sonra kontrol altına alınabiliyor. Yangınla ilgili gazete haberleri de bize zamanın kamu yönetiminin zaafları, etkisizliği ve çaresizliği ile ilgili oldukça öğretici dersler veriyor. Bu nedenle Heybeli yangını ile ilgili haberlerin tamamını eksiksiz vermeyi yararlı bulduk.

Adalı Dergisi’nde bu köşeyi düzenli izleyenler Adalar’da su sorunu ile ilgili haberlerin her aya muntazaman gazetelerde yer bulduğunu hatırlarlar. İstanbul’un yeni Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın konuyu önemle ele alışı sonrasında Ada’nın su sorununun 1939 Temmuz’unda çözülmesi için çok önemli adımlar da atılmıştı. Büyükada’ya suyun hangi tarihte ve kaça verileceği ile ilgili haberler gazetelerden eksik olmuyordu. Sorunun çözümü o kadar yakınlaşmıştı ki gazetelerde suyun Ada’ya ulaştığı gün Vali ve Belediye Başkanı Kırdar’a halkın minnet duygularıyla teşekkürlerini sunacağı etkinlikler bile planlanmıştı. Ancak, tam olarak ne olduğu bilinmez, Ada’ya suyun gelişinin Tmmuz ayında da mümkün olmadığını ve Ada’ya su verilmesiyle ilgili yeni planlar yapıldığını gösteren haberler gazeteleri kaplamaya başladı. Bakalım Ada suyuna ne zaman kavuşacak. Önümüzdeki aylarda göreceğiz.

1939 Temmuz ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…


Adada yangın

Dün, öğleden sonra, Büyükadada Hristos civarındaki fundalık ateş almış ve bir kısım saha yandıktan sonra söndürülmüştür.

Adada yangın başlangıcı Dün saat 14 de, Büyükadada Hristo gazinosu arkasındaki küçük çam ağaçları arasında yangın çıkmış, yangın yerine derhal Adalar itfaiye grupu yetişmiştir. Yangın, yirmi kadar küçük çam ağacı yandıktan sonra söndürülmüştür. Yangının sebebi hakkında tahkikata başlanmıştır.


Akşam, 3 Temmuz 1939, Pazartesi


Büyükadada 100 metre murabbaı fundalık,12 çam yandı

 

Dün öğleden sonra Büyükadada Hristos tepesinde fundalık tutuşmuş ve yüz metre murabbaı kadar fundalık ile on iki çam yandıktan sonra itfaiye tarafından söndürülmüştür.

Akşam, 12 Temmuz 1939, Çarşamba


Fundalık yangını

Büyükadada Hristo tepesindeki Çarkıfelek sokağının alt başındaki fundalıklarda yangın çıkmış, 20 metroluk bir yer yandıktan sonra halk tarafından söndürülmüştür.


Cumhuriyet, 12 Temmuz 1939, Çarşamba


Heybeliadada bir miktar fundalık yandı

Heybeliadada Yetim mektebi arkasındaki fundalıkta dün öğleden sonra yangın çıkmış, bir kısım saha yandıktan sonra itfaiye tarafından söndürülmüştür.


Akşam, 14 Temmuz 1939, Cuma


Büyükada çamlıklarında yangın

Büyükada çamlıklarının fundalık kısmında dün yangın çıkmış, başlangıçta söndürülmüştür. Sebebi, yanar yanar atılan bir sigara olduğu sanılmaktadır.


Cumhuriyet, 3 Temmuz 1939, Pazartesi


Büyükada çamları büyük yangın tehlikesi atlattı

Dün Büyükada çamları bir yangın tehlikesi geçirmiştir. Yüksek sırtlardaki fundalıklar arasında âni olarak çıkan bir ateş etrafa sür’atle yayılmağa başlamıştır.

Fakat Ada zabıtasının derhal icab eden tedbirleri alması ve itfaiyenin yetişmesile, bir kısım fundalık yandıktan sonra, ateş söndürülmüş, böylece tehlikenin önü alınmıştır.


Son Posta, 3 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybelide dün büyük bir yangın oldu
34,000 metre murabbalık tuuda ve 3000 küsur çam yandı, iki nefer bayıldı

Dün Heybelide Çam limanı çamlıklarında bir yangın çıkarak altı saat sürmüştür.

Tahkikatımıza göre yangın dün saat 11 de çıkmış, çam bekçilerinden Sati ateşi görerek derhal telefonla zabıtaya ve itfaiyeye bildirmiştir.

O sırada esmekte olan cenup rüzgârının tesirile yangın süratle genişliyerek Rum papas mektebi istikametini takip etmiş  ve önüne gelen çamları kasıp kavurarak nihayet Burgaz adasının karşısında kâin olan Taş değirmene dayanmış, buradan da asfalt yol üzerinde Emin efendi gazinosuna kadar uzamıştır. Yangın saat 17,30 a kadar sürmüş ve nihayet Büyükada ve İstinye itfaiye grupIarının ve halkın da yardımile söndürülebilmiştir.

Yangını söndürmeğe çalışırken itfaiye efradından Yaşar ile Satılmış dumanlar arasında kalarak bayılmışlar ve Heybeli sanatoryomuna kaldırılarak tedavi edilmişlerdir.

Yangının erkekli, kadınlı bir grupun şiş kebabı pişirmek için yakılan ateşten çıktığı söyleniyorsa da sebebi henüz anlaşılamamıştır. Bu yangında 34 bin metre murabbalık fundalık ve bu fundalık içinde mevcud olan ve 3,000 kadar tahmin edilen çam ağacı ve fidan yanmıştır. Zabıta, bu yangın hakkında tahkikata devam ediyor.

Büyükadada yangın

Dün Büyükadada sanatoryom civarında yangın çıkmış ve vaktinde yetişen itfaiye tarafından söndürülmüştür. Yangın 10 metre murabaında fundalık yanmıştır. Ateşin atılan bir sigaradan çıktığı tahmin edilmektedir.


Akşam, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Bir facia..
Dün Heybelide binlerce ağaç yandı, Çamlimanı mahvoldu

Heybeliada Çamlimanı, dün tedbirsizliğin, ihtiyatsızlığın kurbanı olmuş, altı saate yakın devam eden yangında, otuz bin metre murabbaı kadar bir saha dahilindeki fundalıkta binlerce çam ağacı yanıp kül olmuş, şehrin en güzel sayfiyesi bir harabezara dönmüştür.

Bir arkadaşımızın yaptığı tahkikata göre, yangının tafsilatı sudur:

Öğleden evvel saat 11.5 ta, Heybeliada bekçilerinden Satı, Çamlimanında dolaşırken, bir kısım fundalıkların tutuştuğunu görmüş, derhal telefonla koruculara vaziyeti bildirmiştir. Filhakika, ateş o esnada esmekte alan rüzgarın da tesirile, birdenbire genişlemeye başlamış, sanatoryom karşısındaki çamlıktan Çamlimanına akarak tekrar yukarıya doğru, Rum eytamhanesi istikametini takib etmiştir.

Bu esnada daha ziyade genişleme istidadını gösteren ateş durmamış, Heybelinin nirengi noktası olan Değirmen namile maruf eski bir taş binaya kadar dayanmış,buradan da asfalt yol üzerindeki Eminefendi kazinosuna doğru inmiştir.

Bu müddet zarfında yer yer ateşle çevrilen geniş mıntakada yangın önlemeye çalışan Heybeli itfaiye grupu, matlûb şekilde muvaffak olamamış, motopomp bozuk olduğundan hiçbir iş yapamamıştır. Bu arada, üstad edib Hüseyin Rahminin köşkü de büyük tehlike atlatmış, sarnıçtan su alma gayretleri de boşa gitmiştir. Heybeliye gelen Büyükada ve İstinye deniz itfaiye gruplarile asker ve halkın yardımları sayesinde yangın, ancak, asfalt kenarında durdurulmuş ve saat 17.30 a kadar devam etmiştir.

Adalar kaymakamı, itfaiye müdürü İhsan ve Adalar Emniyet amiri Halid yangın sahasına gelmişler ve direktifler vermişlerdir. Saat 15 e doğru yangının en hararetli bir devresinde itfaiye neferlerinden Satılmış ve Yaşar, dumanlar arasında bayılarak boğulma alametleri göstermişler ve derhal sanatoryomda tedavi altına alınmışlardır.

Gece geç vakte kadar devam eden tahkikata göre, otuz bin metre murabbaı kadar bir saha tamamen yanmış, binlerce çam ağacı ve çam fidanı heder olmuş gitmiştir. Yangına, sanatoryom karşısındaki çamlıkta şiş kebabı pişirmek istiyen kadınlı erkekli bir grupun yaktığı ateşin sebeb olduğu anlaşılmıştır. Bu arada kâfi miktarda çam bekçisi olmaması ve hatta vazifedar olanlardan kısmı azamının da işleri başında bulunmaması, yangının tevessüüne sebeb olarak gösterilmektedir.

Tahkikata bugün de devam edilecek, yangın yerinde fenni bir keşif yapılacaktır. Ayrıca yanan çamların miktarı da kat’i surette tespit edilecektir.


Cumhuriyet, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybeliada büyük bir tehlike geçirdi
Çam limanında 3,5 saat süren bir yangında yüzlerce ağaç yandı

Bugün saat 11 raddelerinde Heybeliadada Çamlimanında çıkan bir yangın neticesinde Adanın en güzel yeri olan bu mevkide yüzlerce çam ağacı yanmıştır. 3,5 saat süren yangının meçhul bir şahıs tarafından atılan bir sigaradan çıktığı zannedilmektedir.

Yangın Ada itfaiyesinin ve bilhassa halkın gösterdiği gayret sayesinde söndürülmüştür. Zabıta ve adliye tahkikata ehemmiyetle devam etmektedir.


İkdam, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybelide Yangın Çıktı
35 bin Metre Murabbaı Çamlık Yandı

Dün öğle üzeri Heybeliada çamlıklarında bir yangın çıkmış, 3 – 4 bin adet büyük çam ağacı ile 35 bin metre murabbalık bir fundalığın tamamen yanması gibi mühim hasaratı mucip olmuştur.

Yangın Adanın Çamlimanı denilen mahallinden ve tam saat 11,50 de çıkmıştır. Yangın yerine gelen Ada itfaiyesi lazım gelen söndürme tertibatını almış ise de ateşin bir kaç koldan genişlemekte olduğunu görünce İstanbul ve Büyükadadan imdat gönderilmesini istemiştir. Bir kaç dakika sonra Büyükada itfaiyesi de Heybeliye gelmiş ve işe başlamış ise de bu sıralarda ateşin tepeye doğru yükseldiğini ve dört koldan ilerliyerek, bütün çamlığı tehdit etiğini görmüştür.

Bir saat sonra İstinyedeki merkez itfaiyesi ile Fatih grupundan ayrılan bir müfreze de Heybeliadaya gelmişler, Deniz lisesinden gönderilen bir bahriye kıtasının da yardımı ile hep beraber çalışmıya başlamışlardır.

Fakat bütün gayretlere rağmen ateş gittikçe büyümeğe ve cehennemi bir hal almıya başlamıştır. Bu sırada sıcağın ve dumanın tesirinden Heybeliada itfaiye müfrezesinden 371 numaralı Reşatla 427 numaralı Satılmış bayılmışlar ve Ada sanatoryomunda tedavi altına alınmışlardır.

Nihayet saat on beşe doğru ateş yavaş yavaş sönmiye başlamış ve 6 saat 50 dakika devam eden bir uğraşmadan sonra saat tam 19 da tamamen bastırılmıştır.

Yangın esnasında, Adanın bu tarafında gezmiye çıkan halk arasında panik olmuş, herkes sahillere sığınmak mecburiyetinde kalmıştır. Adanın bu tarafında ev bulunmadığından başka türlü bir hasarat olmamıştır. Ateşin ya bir sigaradan veya çalılıklar arasında yemek ve kahve pişirenlerin ocaklarından sıçrıyan bir kıvılcımdan ileri geldiğine ihtimal verilmektedir. Zabıta bu hususta tahkikata ehemmiyetle devam etmektedir.

Heybeli çamlıklarında yangın başlamazdan 50 dakika evvel yani tam saat 11 de Büyükadada sanatoryom civarındaki çamlıklarda da bir yangın çıkmış, 14 çam ile 60 metre murabbalık bir saha yandıktan sonra, itfaiye tarafından söndürülmüştür.

Bu yangının da nereden çıktığı henüz malum değildir.


Tan, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Dün Heybelide büyük bir yangın oldu
30 bin metre murabbalık bir saha dahilinde 3 binden fazla çam yandı, güzel bir mesire harab oldu

Dün Heybeliadada tedbirsizlik yüzünden çıkan bir yangın uzun müddet devam etmiş otuz bin metre murabbalık bir saha dahilinde Adaların yegâne zinetini teşkil eden binlerce çam yanmış, yemyeşil zümrüd gibi bir saha, harabezara dönmüştür.

Saat 11, 15 de bekçi Satı Çam limanında dolaşırken fundalıkların tutuşmuş olduğunu görmüş ve derhal telefonla koruculara ve zabıtaya malumat vermiştir.

Bu sırada ateş esmekte olan rüzgârın tesirile sür’atle genişlemiye başlamış, Heybeliada itfaiye grupu yangın sahasına gelinceye kadar sanatoryom karşısındaki çamlıktan Çam limanına kadar olan sahaya yayılmıştır.

İtfaiye grupu yangını önlemiye çalışmışsa da motopombun bozulması yüzünden matlûb faaliyeti ibraz edememiş, ateş Değirmen mevkille asfalt yol arasındaki kısımda şiddet kesbederek Emin efendi gazinosuna doğru ilerlemiye başlamıştır.

Bir aralık ateş meb’us ve muharrir Hüseyin Rahminin köşkünü tehdid eder mahiyet arzetmiştir.

Yangının genişlemekte olduğu diğer itfaiye gruplarına da bildirilmiş olduğundan evvela Büyükada ve müteakiben İstinye itfaiye grupları da yetişerek korucu, bekçi ve kısmen halkın da yardımile asfalt şose kenarında ateş önlenebilmiştir.

Saat 15 de yangın en şiddetli bir şekilde ve esen rüzgârın tesirile gittikçe genişliyerek yayılmak istidadını göstermekte idi. Bu sırada itfaiye neferlerinden Satılmış ve Yaşar sıcağın ve dumanın tesirile bayılmışlar ve derhal sanatoryoma sevkedilerek tedavi altına alınmışlardır.

Yangının Pazar olmak münasebetile çamlığa gelen halkın yaktığı ateşten çıktığı tahmin edilmektedir. Ateşin üç bini mütecaviz çamı tamamen tahrib ettiği tahmin edilmektedir.

Büyükadada da yangın çıktı

Dün Büyükada çamlıklarında da bir yangın çıkmış 60 metre murabbalık bir sahada 14 çam yandıkdan sonra söndürülmüştür. Bu yangının da Pazar gezmesi yapan ailelerin dikkatsizliğinden ileri geldiği tahmin edilmektedir.


Son Posta, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


KONUŞMALAR:
Heybeli yangını
Yazan: HÜSEYIN RAHMİ GÜRPINAR

Pazar sabahı balkon serinliğinde günün havadis sütunlarını gözden geçiriyordum. Dalgınım. Bir ara adanın iki heybe arası dumanla doldu. Aman diyorum, yazın bu ceyid gününde bu kadar sisin manası ne?

Dakika geçmiyor, yeğenim kıpkırmızı bir suratla koşa koşa karşıma dikilerek:

– Amca ada yanıyor..

– Ne diyorsun?

– Başınızı çevirip baksanıza..

Dönüp bakıyorum. Filhakika tam bizim evin hizasında tepeden sarımtrak alevle karışık sıcak bir duman kasvetli çatırtılarla gökün mavisini lekeliyerek dalga dalga yükseliyor. Bu külhandan esen keskin bir koku da burunlarımıza doluyor. Çok hazin, korkunç bir manzara…

Hemencecik davranarak üst değiştiriyorum. Aşağıda gürültüler oluyor. Eğilip bakıyorum. Bizim bahçe itfaiye efradı, çoluk çocuk bir kısım halkla dolmuş… Arka kapının kilidini kırmışlar. Sarnıcı açmışlar. Hortum salmışlar.. Bahçeye koşuyorum. Başbekçi:

– Bey baba merak etme, sönecek inşallah. Müdür bey selam söyledi. Korkmasınlar, dedi.

Tesellisile ellerime sarılıyor.

Alevler tepeyi aşarsa birkaç köşk biz en önce ateşe lokma olacağız.

İtfaiye efradı yarı çıplak, kan terler içinde çalışıyorlar. Hortumu bayıra uzatmışlar. Ortada suyu sarnıcdan alıp tepeye sevkedecek motorpomp fasfaz faz.. Pisfos fos .. Çat .. Pat .. Bozuk düzen bir işleyişle gürültü yapıyor. Bu çabalamalara rağmen hortumun şiştiği sezilmiyor.

– Kuzum ne oluyor?

Diye sordum.

– Ne olacak pompa bozuk, suyu ne alıyor ne veriyor, dediler.. Tepemizde alevler rüzgardan aldıkları istikametle müthiş feci kıvrıntılar yaparak yükseliyor. Bir saatten fazla bir çalışmadan sonra nihayet cereyan başlıyor. Bu sefer de başka bir mahzur başgösteriyor. Meğerse hortum delik delikmiş, her tarafından su fışkırıyor. Bahçe göllendi. Yangına suyun zerresi gitmiyordu. Büyük yangın kazalarında uzun ihmallerden doğan bu türlü mahzurların ref’i tamam tehlikenin vukuu saatinde mi düşünülür? Arasıra bu edevatı muayeneye memur müfettişler yok mudur? Ateşe kim karışır, bilmiyorum. Hâlâ Rufailer mi? Böyle çürükçarık edevatın hiç olmaması olmasından evlâdır. Her saniye büyüyen tehlike karşısında bu suretle beyhude uğraşmalarla vakit zayi edilmemiş olur.

Büyükada, Burgaz ve telefonla çağırılan İstinye itfaiyeleri de yetişiyorlar. Asıl şaşılacak cihet ateşin susuz kuru kuruya söndürülmüş olmasıdır. Su ortasındayız. Fakat suyu ateşe sevkedecek vasıtamız yok. İtfaiye ve asker efrad … Binlerce halk ellerinde sopalarla göğüs göğüse yangınla harbediyorlar ve afeti yeniyorlar. Bu tecrübe bana böyle çetin durumlarda Türkün savaştaki yüksek kabiliyetini bir daha ispat etti. Fakat bundan müftehir olduğum kadar bu medeni asırda şeklin iptidailiğinden sıkılıyorum.

Evi bırakıp gidemiyorum. Hadise yerinden gelenlerden soruyorum:

– Nasıl?

– Bakmaya insanın yüreği dayanmıyor. O zümrüd çamlar bir anda çalısüpürgesine dönüyor. Heybeli de Kınalıadaya benzemek tehlikesinde..

– Saha büyük mü?

– Çamlimanından başlamış, genişliye genişliye tepeye yiikselmiş. Yanan, çamları binlerce tahmin ediyorlar.

Yangın söndü. Bahçemizin kapılarını halka kapadıktan sonra ben de görmeye gittim. Bu gözlere safa, derdlere deva yeşil ormanın bir kül, kömür viranesine dönmüş olmasını görmek ye’si benim de yüreğime çöktü.

Yangın neden çıkmış? Bu, son tahkikle anlaşılacak. Bu cihetin henüz meçhul bulunması faillerin gözlere görünmeden sıvıştıklarını anlatıyor. Bu kaçırma da etrafın ihmaline delalet ettiği için insana ayrıca yeis getiriyor. Her yıl bu mevsimlerde ada ormanları medeni idrakten mezun kimselerin gayrişuuri kasidlerine maruz kalıyor. Büyük küçük çamlık sahaları kavruluyor. Bu seferki kaza her ölçüyü geçti. Sıkı bir lodos esip de alevler tepeyi aşmış olaydı bozuk pompa, delik hortumlarla karşılanan azgın ateş bir anda ormanı sarabilirdi. Heybeli halkı ev, mal kaygusu değil canlarını zor kurtarmak tehlikesine düşmüş olacaklardı.

Orman yangınlarında en tehlikesi çamlıklardır. Reçineli ağaçların tutuşmak istidadı tıpkı barutu andırır. Bu korkunç kazanın tekerrürü halinde gene pompa bozukmuş, hortum patlakmış diyip geçecek miyiz? Böyle tehlikeli ihmallerin ortada mes’ulü yoktur. Çocuk bilmecelerinde olduğu gibi onu arayıp bulmalı. Sağlam bir motorpompla deliksiz bir hortum bedeli kül olan çamlık sahasının kıymetile ölçülmez. Halkın geçirdiği heyecana, iki neferin atlattıkları boğulma tehlikelerine de caba mı diyeceğiz? Ada yangınları bidayetlerinde söndürülemezlerse sert bir hava ile anbale olunca sopaya, taşa karşı ıslık çalarak sardığı yerleri cehenneme çevirir.

Kınalının da evvelce çamlıklı bir ada iken her yanını saran büyük bir yangın neticesinde yeşil libasından soyunarak bugünkü çorak manzarayı almış olduğu tarihi bir rivayet olarak söylenilmektedir. Bu korku diğer adalar için de variddir.

İstanbul ikliminden ayrı, zayıf göğüslere şifalı çam havasile meşhur bu yeşil tepeleri Allah böyle bir akıbetten korusun. Sıkışınca yapacağımız böyle göke el kaldırmak mı olacaktır? Duaya güvenerek medeni vazifemizi unutmuyalım?

Geçirdiğimiz haile münasebetile nazarımda tahakkuk eden bir halden çok memnunum. Bu da alât ve edevatile bahçeye dolan bir kısım itfaiye grupunun gösterdikleri intizamlı hareketleridir. Bu merd, yiğit efrad cesur, hamul, yorulmaz, yılmaz, gözlerini budaktan sakınmaz oldukları kadar da mesleki bir terbiyeye sahibdirler. Bu oğullardan onlar bana ben onlara mütekabil teşekkürlerle ayrıldık.

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR


Cumhuriyet, 27 Temmuz 1939, Perşembe


Heybeliadadaki yangının nasıl çıktığı henüz anlaşılamadı
3024 çam ağacı yanmıştır. Bunlardan bir kısmının yeniden filiz vermesi ümid ediliyor

Evvelki gün Heybeliadada çam limanında bir çok ağacın yanıp kül olmasile neticelenen facia hakkında başlıyan tahkikat gece geç vakta kadar devam etmiş, ancak yangının kimin tarafından ve nasıl çıkarıldığı etrafında henüz birşey anlamak kabil olamamıştır. Bu sebeple hiçbir şahsın zabıta ve adliye tarafından sorguya çekilmesine imkân görülememiştir. İddia edildiği gibi pazar münasebetile Heybeliadaya giden bazı kimselerin şiş kebabı pişirmek üzere ateş yakmalarından yangının çıktığı tahakkuk etmemiştir.

Dün de yazdığımız gibi Çamlimanında bu yangın saat on bir buçukta çamlık bekçisi Sati tarafından görülerek koruculara bildirilmiş ve korucular da Heybeliada itfaiyesini haberdar etmişlerdir. Bir aralık Heybeliada itfaiyesi Heybeliadanın en yüksek mevkiinde  bulunan  muharrir B. Hüseyin Rahm, Gürpınarın köşkündeki sarnıçtan su almak suretile ateşin söndürülmesine çalışmıştır. Fakat sarnıçtan alınan suyu aşağı doğru vermek kabil olamadığı gibi, orman yangınının bu su ile söndürülemiyeceği de anlaşıldığından Büyükada, İstinye itfaiyelerinden yardım istenmiştir. Bunlar yangın yerine geldikten sonra ateşin söndürülmesi için su ile çalışmak usulüne nihayet verilmiştir.

Orman yangınlarında kabul edilen usule göre ateşin sirayet ettiği sahanın etrafı hendek kazılmak suretile tahdid edilmiş ve itfaiyenin ellerindeki kalın sopalarla ve kancalarla ateş alan ağaçlara vurmak ve bunları devirmek suretile yangının söndürülmesine çalışılmıştır.

Yangın saat on bir buçuktan on yedi buçuğa kadar altı saat sürdükten sonra bir taraftan itfaiyenin, diğer taraftan celbedilen asker ve hattâ halkın yardımile söndürülmeğe başlanmıştır. Yangın ancak tam saat yedide tamamile söndürülmüştür.

Büyük yangın bu suretle söndürüldükten sonra ateşin yeniden alevlenmesine sebebiyet veren bir hadise daha olmuştur: Heybelideki ruhban mektebine çocuklarını götürüp dönen bir kadın mektepten ayrılınca çamlığın önüne gelmiş ve buradaki çalı çırpıları tutuşturarak kahve pişirmiştir. Kadının kahve pişirmek rnaksadile yaktığı ateşten derhal bir kaç ağaç tutuşmuş ve hemen etraftan yetişilerek facianın yeniden tekerrürüne meydan bırakılmamış, kadın da zabıta tarafından yakalanarak cürmümeşhud mahkemesine tevdi edilmiştir.

İlk tahkikat neticesinde yanan ağaçların beş bini büyük, bini de küçük olmak üzere altı bin olduğu tahmin edilmiştir. Fakat dün orman memurluğu tarafından Adalar kaymakamlığına verilen resmi raporda yangının üç hektarlık bir sahaya inhisar ettiği ve 3024 çam ağacının yandığı tesbit edilmiştir. Bu ağaçların çoğu 14 santimetre kutruda ve diğer az miktar da daha kalın ağaçlardır. Fakat kısmen yanan, tamamile kül halini almıyan ağaçlarda hayat eseri mevcut olduğu tesbit edilmiş ve bu ağaçların kısa bir zamanda tekrar yeşerecekleri  fennen tesbit edilmiştir. Tamamile kül haline gelen ağaçlar, nisbeten az olduğundan Çamlimanının evvelce tahmin edildiği gibi çorak bir hal almıyacağı tahakuk etmiştir.

Bundan başka, yanan ağaçlar bir sırada olmadığından çamlığın harici manzarasını bozacak bir boşluk göze çarpmamaktadır. Maamafih bütün bu vaziyetlere rağmen üç bin ağacın yanması büyük bir ziyadır. Evvelki günkü yangın, gerek Heybelide, gerek diğer adalarda muhafaza tertibatının kâfi miktarda olmadığını meydana çıkarmıştır. Bütün adalardaki çamlıkları muhafaza etmek üzere Belediye bahçeler müdüriyetinden maaş alan altı bekçi vardı. Bu altı bekçinin yalnız Heybeliadadaki çamlıkta bir kazaya meydan vermemek için geceli gündüzlü çalıştıkları farzedilse bile kâfi gelmiyeceği âşikârdır.

Yangın sırasında Yalovada bulunan ve telefonla muntazaman malûmat alan Vali ve Belediye reisi doktor Lütfi Kırdar evvelki gece geç vakit Heybeliadaya gelmiş ve yangın etrafında tahkikat yaparak bundan sonra bu facianın tekerrür etmemesi için tedbir alınmasını temin etmiştir. Bu tedbirlerin başında bekçi adedinin artırılması geliyor.

Bundan başka orman koruma bölüğü kumandanı ile Adalar kaymakam vekili B. Kemal arasında yapılan temas neticesinde Ada çamlarının korunması için 15 kişilik bir müfreze tefrik edilmiştir. Bu müfreze de Adalarda geceli ve gündüzlü, bekçilerle teşriki mesai edecektir.

Adalara bilhassa pazar günleri şehrin her tarafından bir çok halk geldiği görülmüştür. Bu gibi yangın tehlikelerinin daha ziyade pazar günlerine tesadüf etmesi ihtimali üzerine tatil günleri daha kuvvetli muhafaza tertibatı alınacak ve çamlıklarda ateş yakılması kati surette menedilecektir. Bu memnuiyete rağmen ateş yakan, sönmemiş sigara atan kimseler hemen cürmümeşhud mahkemesine sevkedileceklerdir.

Heybeliadadaki itfaiye teşkilatının da itfaiyenin son zamanlardaki tekâmülüne rağmen ihmal edildiği görülmüştür. Nitekim itfaiye müdürlüğü gerek Heybeliada, gerek Büyükadada birer su hazinesi inşası için evvelce müteaddid raporlar verdiği halde bu raporların muhteviyatı şimdiye kadar isaf edilmemiştir.

Evvelki günkü yangında itfaiyenin gösterdiği fevkalâde gayret ve bilhassa efradın hayatlarını istihkar edercesine gösterdikleri faaliyet sayesindedir ki ateşin bütün Heybeliadayı istilâ etmesinin önü alınmıştır.


Akşam, 25 Temmuz 1939, Salı


AKŞAMDAN AKŞAMA
Kül kömür olan cennet

Heybeliadada Çamlimanı yandı. Yürekler acısı! Burası, İstanbulun en güzel yerlerinden biriydi. Yüzlerce dönüm cennet kül kömür oldu.

Aynı gün zarfında, daha evvel, Heybelinin Sanatoryom tarafından da bir yangın çıkmış. Orada da on dört ağaç yandıktan sonra ateş söndürülmüş. Büyük yangını müteakib başka yerde bir tutuşma daha olmuş… Yani Heybelide yirmi dört saatte üç «kaza!?

Her pazar bu böyleymiş. Ada sakinleri söylüyorlar: Eğlenmeğe gelen halk ateş sıçratıyor, felâket saçıyorlarmış.

«At çalındıktan sonra ahırın kapısını kilitlemek» diye bir tabir vardır. Tavsiyemiz biraz ona benziyecek. Fakat bari geri kalan ağaçlarımızı gözümüzün bebeği gibi esirgiyelim:

  • – Ateş yakanı yangın çıkarmış gibi tedib ederek.
  • – Çamları bürüyen tırtılları temizliyerek.
  • – Yeni fideler ekerek.

***

Köylerde bile orman bekçileri olur. Öğrendiğimize göre, bütün Adaların çamlarını korumak üzere ancak altı bekçi varmış. Bu mikdar hele pazar günleri tabiatile kâfi gelmiyor. Adaların hayatını iyi bilen bir zat da şu tavsiyede bulundu:

Halkı her tarafa, bilhassa agaçların sık olduğu cihetlere bırakmamalı. Ancak muayyen, mahdud bir kısmını umumun istifadesine açmalı, böylelikle buraları göz hapsine alınır; ateş yakılamaz.

Yeni fideler de memnu mıntakaya ekileceği için örselenmeden kolaylıkla tutar.

***

Serviler üzerine de dikkati celbedeyim:

Sirkeciden kalkan tren Gülhane parkının altından geçerken kara tarafına dikkat ediniz. Saraya doğru yükselen sırtın üstünde bir mikdar büyük servi var. Yanlarında ancak blr buçuk iki metre irtifaında minimini serviler belirmiş. Alışmadığımız bir manzara! Başka bir yerde bu servi fidanlarına raslamıyoruz desek mübalağa değildir.

İstanbul hakkında, bütün dünya edebiyatı «Servi şehri» der. Dibine nur indiği halkımızca rivayet edilen bu pek tipik ağaç pek yavaş büyür. Hiç bir yerde fideliklerine raslamadığımıza göre, demek ki kocamışları göçecek, körpeleri de yok; kısa zaman sonra İstanbul servisiz kalacak.

Şehrimiz çınarlarile de meşhurdu. Yanyana ne lâtif manzara teşkil eden bu iki çeşid İstanbul ağacını inkıraz ettiriyoruz.. Adaların çamlarına pek iyi bakıyoruz diye de iddia olunamaz. Bilhassa Çamlimanı yangınından sonra..

Gelecek nesiller bizi bir çok cihetlerden hayırla yadedecek. Fakat muhakkak ki ağaç ve orman katili diye affedemeyecek. (Vâ – Nu)


Akşam, 25 Temmuz 1939, Salı


Heybeliada yangını tahkikatı henüz neticelenmedi

Pazar günü Heybeliadada 3024 parça çamın yanmasile neticelenen yangın tahkikatına dün de devam edilmiştir. Zabıtanın yaptığı sıkı araştırmalara rağmen yangının kimin tarafından çıkarıldığı anlaşılamamıştır.

Ancak pazar günü çamlıklarda dolaşanlardan birinin attığı bir sigaradan yangının çıktığı tahmin ediliyor.

Dün de yazdığımız gibi altı kişiden ibaret bekçi kadrosunun tevsii için Adalar kaymakamlığının müracaatı üzerine Belediye yeni bekçiler tayin etmek üzere ayıracağı tahsisata dair bir karar alacaktır.


Akşam, 26 Temmuz 1939, Çarşamba


Ada çamları
Adalarda yeniden çam yetiştirilecek

Geçen pazar günü Heybeliadada Çamlimanındaki yangın üzerine bekçi mikdarının artırılmasına karar verildiğini yazmıştık. Bahçeler idaresindeki müstahdeminden bir kısmı kadroya ilave edilmekle beraber büyük adalardaki çamların muhafazası için bu küçük kadronun kâfi gelmeyeceği anlaşılmıştır. Daha geniş bir kadroya ihtiyaç görüldüğünden bunun için Umumi Meclisten munzam tahsisat alınacaktır.

Diğer taraftan belediye, ada çamlarının yeni fidan yetiştirmek suretile çoğaltılmasını da göz önüne almıştır. Bu maksadla gerek yangınlarda yanan, gerek çorak olan sahalara yeni fidan ilâve edilmek suretile boş sahaların ağaçlandırılmasına ehemmiyet verilecektir. Bu maksadla belediye ile ormanlar baş müdürlüğü birlikte çalışacaktır.


Akşam, 29 Temmuz 1939, Cumartesi


Adaların çamlarını korumak için
Orman taburu kumandanı dün Vali ile görüştü

İstanbul ve havalisi orman koruma taburu kumandanı binbaşı B. Atıf İbrahim dün Belediyeye gelerek Vali B. Lütfi Kırdarı ziyaret eylemiştir. Heybeliadadaki Çamlimanı yangınından sonra yeni bir yangın tehlikesine karşı koymak için sivil bekçilerin matlup derecede fayda vermedikleri görülmüş, çamlıkların orman koruma taburu tarafından tefrik edilecek bir müfreze ile muhafazası lüzumu muvafık görülmüştür. Bu maksadla Adalardaki bütün çamlıklarda koruma taburundan tefrik edilecek bir müfreze geceli, gündüzlü çalışacaktır. Koruma taburu kumandanlığı, Ada çamlıklarında sık sık çıkan yangınları nazarı dikkate alarak beş, altı ay evvel Adalar kaymakamlığına müracaat ederek çamlıkların muhafazası için askeri tedbirler alınmasını teklif etmiştir.

Fakat Adalar kaymakamlığı, Belediye tarafından tavzif edilmiş bekçiler bulunduğuna göre, ayrıca askeri bir müfreze bulundurulmasına lüzum görmemiştir. Fakat geçen pazar günkü Heybeliadadaki yangın, çamların altı kişilik bir bekçi kadrosu ile muhafazası kabil olmadığını feci bir şekilde isbat etmiştir.

Bundan başka orman koruma kumandanlığı, çamların yangın tehlikesinden korunması için çamlıklar içinde halkın gezmesinin kati surette menedilmesini teklif etmiştir. Fakat Belediye, çamlıkların hususi vaziyetine ve halk için bir tenezzüh yeri olması itibarile halkın gezmesinin meni doğru olmadığı fikrindedir. Ancak çamlıklarda yemek pişirmek için ateş yakılmaması, sönmemiş sigara atılmaması temin edilecektir.


Akşam, 30 Temmuz 1939, Pazar


KENDİ KENDİMİZİ TENKİD:
Heybeli çamlarının faciası

Dün önüne geçilemiyen ve vaktinde durdurulamıyan bir yangın, Heybeliadasının Çamlimanı tarafındaki en güzel çamlarını yakarak kül etmiştir, Güzel adalarımızın canlı bir ziyneti olan bu çamlardan hatta bir tekine ziyan gelmesi ihtimali karşısında yüreklerimizin titriyen bir isyanla irkileceğini düşünürsek Heybelinin Çamlimanı tarafında binlerce ağacı yakıp yok eden facianın büyüklüğünü anlamış oluruz.

Felâketin sebebi, halkın ağaclar arasında ateş yakmasından başka bir şey olmıyacaktır. Evvelce daha küçük mikyasta tahribat yapan bazı yangınlar dolayısile bu türlü hallere meydan vermiyecek tedbirler alınmış olduğunu hatırlıyoruz. Heyhat, ki ezcümle çamlar içinde ateş yakılmasını ve hatta gezilmesini menedecek bekçiler konulmaktan ibaret olan bu tedbirlere rağmen dünkü felâket gene tahakkuk edebilmiştir. Herkes Adaların ağaçsız yerlerinin ağaçlandırılmasını ister ve beklerken, insan, dünkü facia karşısında nasıl adeta onulmaz bir meyusiyete düşmesin?

Ormanların mevcudlarının muhafazası ve yenilerinin yetiştirilmesi için medeniyetin bulabildiği tek basit çare şudur: Ormana hayvan bırakmamak ve hatta insan sokmamak. Bu kaideyi Adaların ziynet ormanlarında bile kat’iyetle tatbik edemezsek, aziz memleketimizde ormanların ve ormancılığın bir memleket işi olarak ileri götürülmesi şöyle dursun, hatta baka ve devamından nasıl ümidvar olabiliriz?

Maamafih bir musibet bin nasihatten yeğdir derler. Bu musibetten bari müessir bir ders çıkararak önümüzdeki ilkbahardan itibaren tesis edeceğimiz fidanlıklarla gerek şimdi yanan yerlerin ve gerek Adaların diğer ağaçsız yerlerinin umumen ağaçlandırılmasına şimdiden kat’iyetle karar vermiş olalım ve bu kararı harfiyen tatbik etmek suretile on, on beş yıl içinde bütün Adaları şimdiki hallerinden iki üç kat fazla agaçlı bir vaziyete geçirmiş olalım.

Dünkü felâket karşısında başka teselli çaremiz olamaz.


Cumhuriyet, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybeli yangını tahkikatı
Dört adada ancak altı korucu varmış!
Yeni bir faciaya mani olmak için, 15 kişilik bir askeri müfreze adalara sevkedildi

Heybeliada yangını etrafında alâkadar makamlar tahkikata devam etmektedir. 11 ,5 ta çıkan yangın beş buçuğa kadar bütün şiddetile devam etmiş ve ancak saat on yedide tamamen söndürülebilmiştir.

Yangının nasıl çıktığı ve kimler tarafından sebebiyet verildiği henüz kat’i şekilde tespit edilememiştir. Tahkikata göre üç hektarlık saha dahilinde 3024 çam yanmıştır. Yanan ağaçların kısmıazamı 14 santimetre kutrunda, bir kısmı da daha kalındır.


Cumhuriyet, 25 Temmuz 1939, Salı


VİLAYETTE
Çamlıklarda yemek pişirmek menediliyor

İstanbul ve havalisi orman koruma taburu kumandanı binbaşı Akif, Vali ve Belediye reisi Lütfi Kırdarı ziyaret etmiştir.

Bundan sonra Ada çamlıklarını orman koruma taburundan gönderilecek bir müfrezenin muhafazası alına alınacağını yazmıştık.

Kumandanlık, çamlıklarda gezilmemesini teklif etmişse de Belediye bu fikri kabul etmemiştir. Badema çamlıklarda yemek pişirmek sureti kat’iyede menedilecektir.


Cumhuriyet, 31 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybeli yangını
Yangın yüksek tepeye denizden su verilememesinden büyümüştür


Heybelide güzel çamlarla süslü büyük bir tepenin tamamen yanmış olduğunu dün yazmıştık. Yangınla yakından meşgul olan Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar evvelki gün ve dün Heybelide kalmış, yangına sebebiyet  verenin araştırılması işi ile alâkadar olmuştur.

Müessif yangın evvelki gün saat on bir buçukta olmuş, beş buçuğa kadar devam etmiştir. Yangını haber alan itfaiyenin deniz teşkilatı derhal Heybeliye gitmişse de bir şey yapamamıştır.

Yangın sahası sahilden çok uzakta ve tepededir. Hortumlarla yangın yerine kadar su sıkmak kabil olamamıştır. Esasen orman yangınlarında suyun rolü pek o kadar fazla değildir. Ağaçlar yanmağa başladığı esnada yapılacak tedbir civardaki diğer ağaçları bir sıra üzerinde kesmek ve ayni istikamette hendekler kazmaktır. Evvelki gün yangın ancak bu suretle söndürülebilmiştir. İstanbul İtfaiye Müdürlüğü yangın bakımından şehrin vaziyetini tetkik ettiği esnada Heybeli ve Büyükadanın mürtefi noktasında birer su haznesi vücude getirilmesini ileri sürmüş bu hususta hazırlamış olduğu raporu belediye reisliğine vermişti. Rapor nazarı itibare alınmamış, su hazineleri yapılmamıştır.

Üç hektarlık arazide 3024 ağaç yanmıştır. Yanan ağaçların mühim bir kısmı 14 santimetre kutrundadır. Diğer ağaçlar on dört santimden daha kalın kuturludur.

Yangına kimin sebep olduğu bir türlü anlaşılamamıştır. Adliye tahkikatı devam ederken Adalar kaymakamı Kemal de bu işle esaslı bir şekilde meşgul olmaktadır.

Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar dün Adalardan ayrıldıktan sonra telefonla Adalar Kaymakamından yeni izahat istemiştir.

Heybeli çamlarını koruyan bekçilerin adedi altıdır. Bu kadar az bekçi ile kocaman çamlığın muhafaza edilemiyeceği anlaşılmış, bekçi adedinin çoğaltılmasına karar verilmiştir.

Adalar orman koruma bölük kumandanı dün Adalar kaymakamı Kemali ziyaret etmiş, bundan sonra bu gibi müessif hadiselerin vukua gelmemesi için icap eden tedbirlerin şimdiden alınmasını kararlaştırmıştır.

Heybelide on beş kişilik daimi orman koruma müfrezesi bulundurulacak, çamlara yakın mesafede ateş yakan, sigara atanlar hakkında şiddetli takibat yapılacaktır.

Yangın bitince bir kadının kırda kahve pişirdiği görülmüştür. Biraz sonra kahve pişirilen yerden diğer bir yangın başladığı görülmüşse de derhal söndürülmüştür.

Evvelki gün Büyükadada Yürükali plajının civarında çam yandıktan sonra yangın söndürülmüştür.

Heybeli yangını esnasında iki itfaiye eri dumanlarla boğulma tehlikesi geçirmiş ve hastaneye kaldırılmışlardır.

Tevkif edilen bir kadın

Pazar günü Heybeliada çamlığının yanmasından sonra Heybeli papas mektebindeki oğlunu görmeğe gelen bir kadın ziyaretten sonra dışarı çıkmış ve çamlıkta oturarak ateş yakmıştır. Ateşte kahve pişiren kadın, kahvesini içerken görülen bekçiler tarafından yakalanmış ve hemen Adalar sulh mahkemesine gönderilerek sorguya çekilmiştir.

Kadının çamlıktaki yangında bir suçu olmadığı anlaşılmış, fakat yasak olmasına rağmen ateş yaktığı için tevkif edilmiştir.


İkdam, 25 Temmuz 1939, Salı


Heybelideki Çam Yangını

Heybelidadaki çam yangını tahkikatına dün de devam edilmiş ise de henüz ateşin nasıl çıktığı hakkında hiçbir ipucu elde edilememiştir. Yanan çamların miktarı tamam 4042 olarak tesbit edilmiştir. Bunların ekserisi 14 santim kutrunda ve daha kalın ağaçlardır.

Dün mahallinde tetkikat yapan orman fen memurlarının verdikleri rapora göre çamlardan bir kısmı henüz hayatiyetlerini kaybetmediklerinden tekrar filizlenmeleri ihtimali vardır.

Dün Orman koruma teşkilatı bölük kumandanı valiyi ziyaret etmiştir. Adalarda 15 kişilik bir koruma teşkilatı yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca şimdiye kadar altı kişiden ibaret olan korucu miktarı da on ikiye iblağ edilecektir.


Tan, 25 Temmuz 1939, Salı


İSTER İNAN İSTER İNANMA!

Gazetelerde üstüste iki haber.

Birincisinden:

– Adalarda orman koruyucularının arttırılacağını.

İkincisinden:

– Heybelide yanan çamların yerine yenilerinin yetiştirileceklerini öğreniyoruz, ve memnun oluyoruz:

– Geç te olsa gene iyi, diyoruz.

*

On iki yıl evvel bir gün Heybeliadaya  gitmiştik, bir hayli zamandır uğramadığımız için kendimizi bir yenilik karşısında bulduk:

– Birçok yerlerde çam ağaçlarına işaretler konmuştu. Birçok yerlerde çam tırtılları toplanmış, öbek öbek yakılmıştı, külleri yerde duruyordu. Sorduk:

– Çamlara itina başladı, dediler, memnun olduk. Fakat aradan geçen zaman zarfında itina yavaş yavaş gevşedi. Ağaçlara konmuş olan işaretler silindi, ve onların yerine her bir ağaçta beyaz beyaz tırtıllar görünmiye başladı ve bu hal tâ geçen haftaki yangına kadar devam etti.

Şimdi son felâketten ders alarak orman koruyucularının sayısını arttıracağız. Yanan çamların yerine yenilerini yetiştireceğiz, hâttâ belki de Heybeli itfaiyesine sağlam cinsten kâfi miktarda kazma, kürek, balta vereceğiz, evet bütün bunları yapabiliriz, yapmıya muktediriz, fakat bugün başladığımız bir işi on yıl sonra da ayni hızla devam eder görebileceğimize biz inanmıyoruz, ey okuyucu sen:

İSTER İNA N İSTER İNANMA!


Son Posta, 30 Temmuz 1939, Pazar


Heybeli yangınında 3024 çamın yandığı tesbit edildi
Yanan saha yüksekte olduğundan yangın esnasında sudan istifade edilemedi

Heybelide binlerce çamın yanmasile neticelenen müessif yangının sebebi henüz anlaşılamamıştır. Yangın saat on bir buçukta başlamış, on yedi buçuğa kadar sürmüştür. Bu müddet zarfında üç hektarlık arazide üç bin yirmi dört ağaç yanmıştır. Yanan ağaçlardan bir kısmının tekrar filizlendirilmesineimkân görülmektedir. Ağaçlardan ekserisi on dort santim kutrundadır ve bir kısmının kutru on dört santimden yukarıdır.

Yangının büyümesine susuzluk sebeb olduğu yolundaki iddialar alâkadarlar tarafından yersiz bulunmaktadır. Orman yangınları civarındaki ağaçların yıktırılması ve hendekler vücude getirilmesi suretile söndürülmekte olduğundan, .evvelki günkü yangın da ancak bu şekilde söndürülmüştür.

Yangını haber alan itfaiye müdürlüğü deniz yangın vesaitini ihtiyatlarile beraber Heybeliye göndermişse de, yanan ağaçların Adanın mürtefi bir noktasında bulunması yüzünden sudan istifade etmek kabil olmamıştır.

Yangınla yakından alâkadar olan vali ve belediye reisi Lütfi Kırdar bizzat Adaya gitmiş, tahkikat esnasında hazır bulunmuş, alâkadarlardan yangın hakkında izahat almıştır.

Heybelide altı çam bekçisi vardır. Bunların sayısı çoğaltılacaktır. Ayrıca Adalar kaymakamı Kemalin delâletile çamlıkta orman koruma bölüğünden on beş kişilik bir müfrezenin daimi olarak bulundurulması kararlaşmıştır.

Yangın bittiği ve tahkikat başladığı sırada ikinci bir yangının başlamakta olduğu görülmüştür. Bir kadının kahve pişirdiği esnada sıçrıyan kıvılcımla başlıyan bu ikinci yangın derhal söndürülmüş, kadın yakalanmıştır.

İstanbul itfaiyesi takviye edilecektir. Yeniden Avrupadan yüz seksen bin liralık tesisat getirilecektir. Mevcud tesisat ıslah olunacak, itfaiye neferlerinin miktarı çoğaltılacaktır.


Son Posta, 25 Temmuz 1939, Salı


4Bin Çam Ağacını Yakan Müthiş Ateş
Heybeliada Yangını Vaktinde Acaba Neden Görülemedi?


Dün öğle üzeri Heybeliada çamlıklarında çıkan büyük yangın tahkikatı ehemmiyetle devam ediyor. Yangın, dört bin kadar irili ufaklı çam ağacının yanmasile neticelenmiştir. Ateş Çamlimanından saat on bir buçuk sularında çıkmış ve tam altı buçuk saat devam etmiştir.

Yangını ilk gören ve telefonla itfaiyeye haber veren Heybeli Rum mektebi direktörü Bayan Maridir. Yangın yerine ilk gelen Heybeli itfaiyesi ateşin yayılarak genişleımekte olduğunu görünce, Büyükadadan ve İstan’buldan imdad gönderilmesini istemiştir. Birkaç dakika sonra Heybeliye geçen Büyükada ve daha sonra İstanbuldan gelen itfaiye grupları ile Deniz lisesinden gönderilen bir müfrez.e ile halk ateşi söndürmek için saatlerce uğraşmışlardır.

Yangını söndürmek için uğraşan Heybeli itfaiyesinden Reşad ve Durmuş adında iki itfaiye neferi dumandan bayılmışlar, sanatoryuma kaldırılarak tedavi altına alınmışlardır.

Yangının neden ve nasıl çıktığı hala tesbit edilememiştir.

Büyük yangın başlamadan bir saat kadar evvel de Heybelide Çınar mevkiinde Roza adında bir kadın tarafından kahve pişirmek için yakılan ateşten yangın çıkmış, sirayetine meydan verilmeden bir kaç çam ağacı yandığı halde söndürülmüştür.


Son Telgraf, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


ADA ÇAMLARININ ZAVALLI TALİİ

Heybeliada çamlarından binlercesi daha kül oldu, gitti… O canım çamlar birkaç saat içinde mahvoldu, gitti. Bunun mes’ulü kim?. Hemen, şimdiden haber vereyim ki, kimse değil… Rüzgar, tali, kısmet, kaza, dikkatsizlik ve saire…

Ada çamları hâlâ, belediye ile evkaf arasında mülkiyet noktasından münakaşaya, davaya sebeb olan bir mevzudur.

Galiba, zavallı Adanın bakımsız, hastalıklı çamları, mal sahibini bulup da, o müşfik elin ihtimamına nail oluncıya kadar, taliin, kısmetin, kazanın, dikkatsizliğin kurbanı olup, yanacaklar, mahvolacaklar.


Son Telgraf, 25 Temmuz 1939, Salı


Heybeliadada Büyük Bir Yangın Çıktı
4.000 çam ve 35.000 metre murabbalık fundalık yandı

Dün Heybeliada çamlıklarında büyük bir yangın çıkmış, 35.000 metre murabbaı fundalık ile 4.000 den fazla çam yanmış ve ateşi söndürmek istiyen itfaiye neferlerinden birkaçı ağır surette yaralanmışlardır.

Heybelinin güzel çamlıklarının büyük bir kısmını kül eden yangın saat 11,50 de Değirmenburnu mevkiindeki patika ile deniz kenarı arasındaki kısmı kâmilen yaktıktan sonra saat 17 de söndürülebilmiştir.

O civardan geçen meçhul bir şahsın attığı bir sigaradan çıktığı tahmin edilen yangından ilk defa Büyükada itfaiyesi haberdar edilmiş ve itfaiye yetişinceye kadar esasen kuru olan fundalık ve çamlar büyük bir sür’atle tutuşarak ateş her tarafa sirayet etmiş ve derhal büyük bir sahayı kaplamıştır.

k bir -sahayı kaplamıştır.

Ateş sahasına yetişen itfaiye, bütün kuvvetile faaliyete geçerek su sıkmıya başlamışsa da ateş gitgide daha ziyade büyüyerek tehlikeli bir şekil almıya başlamış ve tekmil havaliyi siyah bir duman tabakası ile alevler kaplamıştır.

Bunun üzerine yangın mahalline Büyükada itfaiyesi de yetiışerek ateşin diğer bir cephesinde yer alarak daha ziyade sirayetine meydan vermemiştir.

Vaziyetten saat 12 de haberdar edilen Bebek ve istinye itfaiyeleri de son sür’atle Heybeliye gelmişler ve ateş sahasını dört koldan sararak cansiperane bir surette tam 4 saat uğraşmışlardır. Mevsimin en sıcak günlerinde çıkan bu yangında ağaçları barut gibi beş on metre öteye fırlıyan kıvılcımlardan ateş almakta ve hiç umulmadık bir yerde birdenbire ateş çıkarak süratle yayılmakta olduğundan itfaiye gayet büyük bir gayret sarfetmek mecburiyetinde kalmış ve bu sıralarda birkaç itfaiye neferi de ağır surette yaralanmıştır. Ateşin söndürülmesi için mahalli askeri  kuvvetler ve tekmil ada halkı da itfaiyeye yardım etmiştir.

Zabıta, bu büyük yangının çıkmasına sebep olanları şiddetle taharri etmektedir. Zarar ve ziyan gayet büyüktür.


Yeni Sabah, 24 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybeliada Yangını Mesulleri henüz bulunamadı
Adadaki koru memurunun gayri kâfi olduğu anlaşıldı

Heybeliadada büyük afet halinde başlıyan ve bütün adanın çamlarını tehdit eden büyük yangının mesulleri henüz anlaşılamamış ve hiç bir kimse tevkif olunamamıştır. Dün yapılan kat’i keşiflere nazaran yanan saha tam 3 hektardır. Bu saha dahilinde 3024 çam ağacı yanmıştır ki, bunların ekserisinin kuturları 14 santimetredir.

Yangının birdenbire bu kadar tevessü etmesine müthiş sıcakların ve çam ağaçlarının bu yüzden birdenbire alevlenmesinin müessir olduğu tahmin olunmaktadır. Yangında motopomp işlemediği tarzındaki yazılar doğru değildir. Motopomp işlemiştir. Fakat bu gibi orman yangınlarında suyun yangın söndürmekte rolü hiç yok gibidir. En müessir çare, yangın sahasını tahdit edecek tarzda hendek kazmak ve o sahadaki ağaçlan kesmektir. Nitekim bu usul orada da tatbik olunmuş ve yangın bu suretle söndürülmüştür.

Yaptığımız tahkikata nazaran bütün adalar ve Belediyenin 6 tane koru bekçisi vardır ki bunlar kâfi değildir. Bu miktar derhal tezyit olunacaktır.

Diğer taraftan orman koruma bölük kumandanı dün ada kaymakamile temas ederek bu nevi faciaların önünü almak için alınacak tedbirleri derpiş etmişlerdir. Öğrendiğimize göre adada bundan sonra 15 kişilik bir askeri müfreze de hazır bulundurulacaktır.

Vali ve Belediye Reisi Doktor Lütfi Kırdar Yalova dönüşü adaya uğramış, ada kaymakamı Bay Kemalle temas ederek yangın hakkında kendisinden malûmat almıştır.


Yeni Sabah, 25 Temmuz 1939, Salı


Heybeli Yangını Tahkikatı
Hiç bir netice vermiyor

Heybeliadada 3024 çamın yanması ve 3 hektarlık arazinin tamamile boş kalmasile neticelenen yangın tahkikatı devam etmektedir.

Şimdiye kadar yangının sebepleri ve sureti zuhuru hakkında hiçbir kat’i delil elde edilememiştir. Mamafih yangının, atılan bir sigara yüzünden çıktığı kuvvetle tahmin olunmaktadır.


Yeni Sabah, 26 Temmuz 1939, Çarşamba


Adadaki Koru Bekçileri

Heybeliadada 3024 çamı yakan büyük yangın faciasından sonra İstanbul Belediyesi adalardaki çam korucularının kâfi olmadığını görmüşlerdir. Filvaki bütün adalarda Belediyenin 6 tane korucusu mevcuttu. Bu kadro o zaman derhal bir miktar tezyit edilmişti. Son yapılan tetkiklerden bugün tezyit edilen bu kadronun da çamları muhafaza için gayri kâfi olduğu görülmüştür.

Belediye, yeni bir yangın faciasına maruz kalmamak için bu kadroyu tekrar tezyide karar vermiştir. Bunun için munzam tahsisat istenecektir.

Diğer taraftan yeni yanan saha ile bütün adalarda mevcut boşlukların çamlarla yeşillendirilmesi için İstanbul Belediyesi harekete geçmiştir. Bu hususta Orman Müdürlüğü de Belediyeye yardım edecektir.


Yeni Sabah, 29 Temmuz 1939, Cuma


Büyükada Bol Suya Kavuşuyor

Adalara verilecek suyu deniz kenarından tepedeki Kazoğlu deposuna sevkedecek motör gelmiştir. Motörle diğer tesisata ait proje ve planlar da hazırlanarak dün vali ve belediye reisine verilmiştir. Bugünlerde motörün montajına başlanacaktır. Ağustosun 15 inden itibaren Büyükadaya su verilebilecektir.


Tan, 28 Temmuz 1939, Cuma


Adalılar Suya Kavuşuyorlar

Adalıların susuz kalmamalarını temin maksadile Devlet liman işletmeleri umum müdürlüğü kâr gözetmeksizin Adalılara Terkos suyu vereceklerdir. Belediyenin Adadaki memurları, İstanbuldan Terkos suyu istiyen Adalıların bir listesini hazırlıyacaklardır. Bu listede su istiyenlerin istedik su miktarı yazılacak, su bedeli de liman işletmesinin resmi makbuzu ile tahsil edilecektir. Liman işletmesi Adalara taşıyacağı Terkos suyunu belediyeden bedeli mukabilinde alacaktır.

Liman işletmesinin su tankları Ada iskelesine yanaştıktan sonra belediyenin arazözleri makine vasıtasile tanktan suyu alacak ve hazırlanan listelere göre bu suları evlere taksim edeceklerdir.

Yapılan tahminlere göre, şimdilik 60 ton su Buyükada ihtiyacına kafi gelecektir. Talep çoğalırsa Adalara 300 ton su sevkedilecektir.

60 ton suyun Büyükadaya gönderilmesi 18 liraya mal olacaktır. 60 ton su bedeli de 9 liradır.

Bu suretle Ada iskelesine 60 ton terkos suyu, kârsız 27 liraya çıkmış olacaktır.

Adalılar, beher ton suyu evlerinde teslim 40 – 50 kuruş arasında bir fiyata tedarik edebileceklerdir. Hiç bir kâr gözetilmeksizin ancak bu fiyat elde edilebilmektedir.

Bir ton su günde 6 – 7 teneke su sarfetmek suretile bir evin bir haftalık su ihtiyacını gidermektedir.


Tan, 29 Temmuz 1939, Cumartesi


Diğer Adalara da Su Verilecek

Büyükadanın su derdi halledildikten sonra, diğer Adalara da su teminine çalışılacağı haber verilmektedir. Bu işi de devlet liman işletmeleri umum müdürlüğü, belediyenin yardımı ile yapacaktır.


Tan, 31 Temmuz 1939, Pazartesi


Büyükadaya temmuz sonuna doğru su verilecek

Büyükadaya su vermek üzere boru döşenmesi işi hemen tamamen ikmal edilmiştir. Şimdi su vermek için diğer tesisatın ikmaline çalışılıyor. Su gemilerinin yanaşacağı Maden tarafındaki iskelenin inşası da bitmek üzeredir. Yapılacak depo ile motörlerin işletilmesinden sonra temmuz nihayetine doğru abonelere su verileceği tahmin ediliyor.


Akşam, 6 Temmuz 1939, Perşembe


Büyükadada su tesisatı

Büyükadaya su verilmek üzre Adada yapılan boru ferşiyatına ehemmiyetle devam edilmektedir. Su iskelesinin yapıldığı Madenden Adanın yüksek kısımlarına su vermek üzere İsviçreye sipariş edilen motörler beklenmektedir. Bundan başka su isalesine elverişli görülen bazı borular da Mersinden gelecektir. Bu itibarla, motörlerle boruların bu ay sonunda gelerek Büyükadaya ağustosta su verileceği muhakkak görülüyor.


Akşam, 10 Temmuz 1939, Pazartesi


Büyükadaya su

Büyükadaya verilecek su için 15 Ağustosta merasim yapılacağını yazmıştık. Büyükadada yapılacak tesisatın projeleri hazırlanmış ve dün sular müdürü B. Ziya tarafından Valiye gösterilmiştir. Bu projelere göre Büyükadada yapılacak tesisata hemen başlanacaktır. Suyun 15 Ağustosta halka verilmesi muhakkak temin edilecektir.


Akşam, 28 Temmuz 1939, Cuma


Adanın su ihtiyacı
Ay başında nakliyata başlamak kâbil olacak

Büyükadada yaptırılmakta olan su tesisatı ikmal edilmek üzeredir. Adalara ağustos başında su vermek kâbil olacaktır. Su, liman tahmil ve tahliye müdürlüğüne aid tanklarla nakledilecek, sular oradaki depoya konacak, depodan terfi makineleri vasıtasile de adanı en yüksek yerindeki ikinci bir depoya çıkarılarak tevzi edilecektir. Belediye ileride Elmalı suyunu Maltepe sahiline nakledecektir. Bu suyun buradan borularla Büyükadaya isalesi mutasavverdir.

Maden tetkik ve arama enstitüsünde vazife almış olan Vilhelm Salamon isminde bir profesör, adaların su işi üzerinde yaptığı tetkikata dair Belediyeye uzun bir rapor vermiştir. Profesörün jeolojik tetkiklere istinad ederek yazdığı rapora göre, her sene, Büyükadaya vâki yağış miktarı 700.000 tondur. Heybeliye 320.000 ton yağmur isabet etmektedir. Bu vaziyete nazaran, adanın membalar ve pinarlar vasıtasile suyu temin edilebilir. Profesörün mütaleaları , rakamlara ve hesaba dayanmaktadır.

Rapor, sular idaresince tetkik edilmiştir. Adanın su tesisatı ikmal edilmek üzere bulunduğundan bu tesisatın yarıda bırakılmasına ve yeniden kuyu tecrübelerine girişilmesine imkân olmadığı neticesine varılmıştır.


Cumhuriyet, 17 Temmuz 1939, Pazartesi


Adalara su veriliyor

 

Adalardaki su kanalizasyonu ikmal edilmiştir. Su tanklarının yanaşacağı iskele inşaatı tamamlanmış, depo tanzim olunmuştur.

Avrupaya sipariş edilen motörler vaktinde geldiği takdirde Ada Ağustos ayında suya kavuşacaktır.


İkdam, 6 Temmuz 1939, Perşembe


Büyükada Su Şebekesi

Büyükadada yapılmakta olan su şebekesi ikmal edilmiştir. Maltepeden suyu nakledecek tankların yanaşacağı iskele de itmam edilmiştir Mübayaa edilmiş bulunan motörler temmuz sonunda gelir gelmez su tevziatına başlanacaktır.


Tan, 6 Temmuz 1939, Perşembe


Adalara nihayet su veriliyor
Sular arazösla evlere dağıtılacak

Belediye tarafından Büyükadaya yapılan su tesisatının yaz ortası gelmesine rağmen henüz tamamlanmamış olması Adaları yine su sıkıntısına düşürmüştür. Bu vaziyeti gören belediye derhal liman işletmesine müracaat etmiş ve yeni bir şekilde Adalara su verilmesini temin etmiştir. Bu suretle belediyenin tesisatı yapılıncıya kadar liman işletmesi su tankları ile Adalara Terkos suyu taşıyacaktır. Adalara gidecek sular arozözlerle evlere nakledilecektir.

Liman işletmesi yalnız nakliyat masrafı alacak ve kâr almıyacaktır.

Şimdilik yapılan hesaplara göre bir ton suyun evlere teslim fiatı 40 – 50 kuruş arasında olacaktır. Bunun üçte biri terkos suyunun maliyet fiatı ve diğer üçte ikisi ise suyun Adalara nakil parasıdır. Nakliyata bugünlerde derhal başlanacaktır.


İkdam, 29 Temmuz 1939, Cumartesi


Adaların suyu
Liman idaresile Belediye pratik bir formül buldular, harekete geçiyorlar

Yaz gelip geçmek üzere olduğu halde el’an susuz kalan Adalara derhal su verilmesine başlanması için Limanlar Umum Müdürlüğile Belediye arasında bir anlaşma olmuştur.

Belediye, evvelâ Büyükadaya su verilmesi için geçen sene Dilde bir iskele yaptırmağa, su tankları kurmağa ve borular ferşine başlamıştı. Fakat bu işler bitmediği halde yazın en sıcak zamanları gelmiş ve Adalar gene susuzluktan yanmağa başlamıştır. Bu hali önlemek için oldukça pratik bir formül bulunmuştur.

Yeni anlaşmaya göre, Liman idaresi tanklarla Adalara su götürecek ve iskelede Belediye arazözleri tanklardan su alacaklardır. Sonra bu arazözler semt semt ve kapı kapı gezerek su istiyen!ere vereceklerdir. T abii bu su Terkos suyu olacaktır.

Yapılan hesaba göre, Adaya su İstanbuldakine nazaran aşağı yukarı üç misli fiatla gitmiş olacaktır. Bu suretle evlere bir ton suyu 40 veya 50 kuruşa vermek kabil olacaktır. Gerek Belediye gerek Liman idaresi bu işten hiçbir kâr almamağa karar vermişlerdir.

Belediye memurları halktan su isteğini öğrenecek ve Limanın makbuzlarını keserek parasını alacaklardır. Suyun verilmesine önümüzdeki hafta başlanacaktır.


Cumhuriyet, 29 Temmuz 1939, Cumartesi


Adada Su Bayramı
Adanın Suya Kavuştuğu Gün Şenlik Yapılacak

Büyükada pek yakında suya kavuşuyor. Bu münasebetle Adalılar, Şehir Meclisi azasından Adalı Avni vasıtasile Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdara, Adayı nihayet suya kavuşturduğundan dolayı teşekkür ve minnetlerini bildireceklerdir.

Adaya suyun ilk geldiği gün şenlikler yapılacak, gece Küçükturda kafile halinde dolaşılarak tezahüratta bulunulacaktır.

Ada suyu Maltepeden temin edilecektir.

Su şebekesinin tesisi işi ikmal edilmiştir.

İskele de yapıldıktan sonra Maltepeden motörlerle suyun nakline başlanacaktır. Bu nakliyata ağustosda başlanması kuvvetle muhtemeldir.

Belediye bu sene Büyükadanın suyunu temin ederken diğer Adaları da ihmal etmiyecektir.

Heybelide sarnıçlı evler pek çok olduğu için orada su sıkıntısı Büyükadada olduğu kadar hissedilmemektedir. Bu itibarladır ki ilk önce Büyükadanın su derdi halledilmiştir.

Belediye gelecek sene de diğer Adalara su temini teşebbüslerine girişecektir. Bunun için kış sonlarında hazırlıklara başlanacaktır.


Son Telgraf, 8 Temmuz 1939, Cumartesi


İSTANBUL HAYATI
Garip bir züppelik

Vapurda yanımdaki kanapede oturuyorlardı. Yol boyunca, herkes gibi gülüşerek, konuşarak vakit geçirdiler. Hallerinde, tavırlarında göze çarpacak bir fevkalâdelik farkedemedim… Fakaaat … Adaya çıkınca birdenbire değişiverdiler. İki aksaçlı erkekle iki delikanlı incecik ceketlerini çıkarıp koltuklarının altına aldılar. Gömleklerinin kollarını sıvadılar, yakalarını çözüp gçğüslerini açtılar. Yürüyüşleri başkalaştı. Yanlarındaki ikisi kır saçlı, üçü orta yaşlı, beş kadın da başlarına Anadolu köylüleri gibi renkli bezler sardılar. Genç kızlar bir kenara çekilip çoraplarını çıkardılar. Hepsi gözlerine siyah gözlüklerini taktılar.

Kıyafetlerile beraber konuşmaları, hareketleri de değişti. Ağızlarında harfler ezilip büzülmeğe, uzayıp kısalmağa başladı. Cümlelerin arasına frenkçe kelimeler girdi. Genç kızların vapurda sık sık tekrarladıkları «anne, baba», heybeli topraklarında milliyet değiştirerek «mama, papa» oldular. Biraz evvelki zarif kahkahalar yılışıklaştı. Konuşmaları, kulak tırmalıyacak kadar acaipleşti. Babasile kolkola yürüyen genç kız, uzakta biri ile konuşur gibi bağırıyor:

– Papaaa … Silvuple bir tur yapalım.

Öteden, çarkı söyler gibi incelip kalınlaşan sesler:

– Müberraaa .

– Keskilya Muarra? ..

– Hadi, anlara binelim de bir galop yapalım.

– Mimi .. Kukuuuu ..

Yılışık kahkahalar çınlıyor.

Eşekçinin etrafını sardılar. Kadınlar, kızlar birer eşeğin yularına yapıştılar. Palanların üzerine ipek mendillerini serip erkeklerin yardımile bindiler. Alay olsun diye kendilerine yakışmıyacak bir şey yapıyormuş gibi ellerindeki simidleri ısırırken müstehziyane etrafa bakıyorlar, hep bir ağızdan kahkahalar atıyorlar. Eşekler bir az hızlıca yürüyünce acı çığlıklar yükseliyor:

-Ay ay ayyy … Emosyone oluyorum.

– Aman j’ai peur, j’ai peur…  Au Secour, au secour!…

– Neclâ… Sen korkmuyor musun?

– No, no no no…

Akşam dönüşünde gene vapurda karşılaştık. Dikkat ettim. İlk zamanlarda tavırları, konuşmaları henüz adadaki kılığı muhafaza ediyordu. Vapur uzaklaştıkça onlar da yavaş yavaş değişmeğe başladılar. İstanbula yaklaşırken tamamile eski hali aldılar. «Mama»lar «anne», «papa»lar, «baba» oldu. Seslerindeki garip ihtizaz düzeldi, cümleler arasından yabancı, acaip kelimeler kayboldu.

Hâlâ düşünüyorum: Adalara mahsus ayrı bir konuşma, ayrı bir hareket tarzı var, desem, hiç bir adanın yerlileri arasında bu garabeti görmedim. Acaba berikilerin zorları ne?!… Züppelik mi diyelim?

Cemal Refik


Akşam, 27 Temmuz 1939, Perşembe


Ada arabacıları yeknasak elbise giyecekler

Büyükada arabacılarının da Avrupanın sayfiye şehirlerinde olduğu gibi yeknasak elbise giymeleri kararlaştırılmış ve elbiseler hazırlanmıştır. Ada arabacıları badema bu elbiseleri giyeceklerdir.


Cumhuriyet, 3 Temmuz 1939, Pazartesi


Doğru değil!

Adalarda çalışan kadastro heyetleri, son zamanlarda ekserisi çamlık olan bir kısım arazinin sahibsiz olduğunu görerek buralarının hazine hesabına tapuya kaydettirilmesi için teşebbüse girişmektedirler. Alâkadarlar bunu mahzurlu görüyorlar. Zira ileride buralarının hazine tarafından Emlak Bankasına devir ve bankaca da satılması ihtimali vardır. Bu takdirde şimdiki çamlıkların yerine binalar inşa edilecek ve bittabi çamlıklar mahvolacaktır.


Cumhuriyet, 10 Temmuz 1939, Pazartesi


Kari mektupları
Heybeliada plâjı
Heybeliadadan bir kariimiz yazıyor:

Heybeliadada bir plâj vardır. Bu seneye kadar plâj ücreti on kuruştu. Bu sene, resimler kaldırıldığı halde, ücret on beş, pazar günleri yirmi beş kuruşa çıkarıldı. Halk bundan şikâyetçidir.

Hükümetin resimleri affetmesi halkın kolaylık görmesi ve ücretin ucuzlatılması içindi. Bu hususta nazarı dikkati celbetmenizi rica ederim.


Akşam, 27 Temmuz 1939, Perşembe


Başvekil dün Büyükadaya geldi
Öğle yemeğini Anadolu klübünde yedikten sonra tekrar Yalovaya döndü

Bir müddettenberi Yalovada bulunan Başvekil doktor Refik Saydam dün sabah saat 11,5 da motörle Büyükadaya gelmiş, Anadolu klübünde yemek yemiş, Büyükadada biraz gezerek klüpte bulunan bazı mebuslarla görüştükten sonra tekrar Yalovaya dönmüştür.

Vali doktor Lütfi Kırdar da Büyükadaya giderek Başvekil ile görüşmüş ve akşam üzeri İstanbula dönmüştür.


Akşam, 22 Temmuz 1939, Cumartesi


Bir vapur seyyah geliyor

30 temmuzda İtalyan bandıralı Markopolo seyyah vapuru limanımıza gelecektir. Vapurla gelen seyyahlar 1 ağustos günü Boğazda bir gezinti yapacaklar ve vapur o gün saat 17 de Büyükada önlerinde demirliyerek seyyahlar adayı gezeceklerdir.

O gece saat 24 de Mudanyaya gidecek vapur halkı Mudanyayı ve Çanakkaleyi ziyaret edeceklerdir.


Akşam, 8 Temmuz 1939, Cumartesi


Dükkânında ölü bulundu

Büyükadada manavlık eden Hasan, dün dükkânında ölü olarak bulunmuştur. Belediye doktoru tarafından yapılan muayenesinde kalb sektesinden öldüğü tesbit edilerek gömülmesine izin verilmiştir.


Akşam, 4 Temmuz 1939, Salı


Arabacıyı yaraladı

Heybeliadada Hüseyin adında biri ile arabacı Yani arasında müşteri almak meselesinden kavga çıkmış, Hüseyin, Yaniyi bir demir parçası ile karnından yaralamıştır. Hüseyin yakalanmıştır.


Akşam, 11 Temmuz 1939, Salı


Denizde bir takib
Büyükadada bir hırsız yakalandı

Ahmed adında biri geceleyin Büyükadada bir sandala binerek deniz kenarında B. Hamdinin köşkünün altına sokulmuş ve köşkün denize uzanan kanalizasyon borularını su içinde bir balyozla söküp sandala doldurmuştur.

Ahmed bunları alıp kaçmak isterken gürültüyü duyan polisler yetişmişler, Ahmed sandalla kaçmağa başlamış, polisler takip etmişler ve deniz üzerinde iki buçuk saat süren bir kovalamadan sonra Ahmedi yakalamışlardır.

Ahmed dün Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme edilmiş, suçu sabit olduğundan üç buçuk ay hapse mahkûm edilmiştir.


Akşam, 18 Temmuz 1939, Salı


Büyükadada bulunan cesed
Hüviyeti tesbit edildi, denize düşüp boğulduğu anlaşıldı

Dün Büyükada sahilinde bir erkek cesedi bulunduğunu ve hüviyetinin tesbit edilemediğini yazmıştık. Zabıta tarafından yapılan tahkikat neticesinde bunun Osmanbeyde Afitap sokağında Hacı Yuvan apartımanında oturan Kasım oğlu Cemal adında 70 yaşında birine ait olduğu anlaşılmıştır.

İhtiyar Cemal bir hafta evvel Heybeliadaya gitmek üzere evinden çıkıp vapura binmiş, vapur Heybeli sahiline yanaştığı sırada kazaen denize düşmüştür. O zaman bulunamayan cesed evvelki gün meydana çıkmıştır.

Muayene neticesinde Cemalin denizde boğularak öldüğü anlaşıldığından gömülmesine ruhsat verilmiştir.


Akşam, 28 Temmuz 1939, Cuma


Ölü olarak bulundu

Büyükadada Balıkçıl caddesinde manavlık yapan ve ayni yerde yatan Hasan, evvelki sabah yattığı yerde ölü olarak bulunmuş, doktor tarafından yapılan muayene neticesinde kalb sektesinden öldüğü anlaşılarak defnine ruhsat verilmiştir.


Cumhuriyet, 4 Temmuz 1939, Salı


Adalarda araba fiatları tenzil edildi

Büyükada ve Heybeliadada bulunan bütün arabacıların yeknasak ve yazlık elbise giymeleri tensip olunmuştur.

Diğer taraftan araba fiatlarında Belediye Daimi encümeni % 40 tenzilât yapmıştır.

Bu suretle; eskiden Büyükadada bir büyük tur 3 liraya yapılırken; şimdi 175 kuruşa yapılacaktır.


İkdam,3 Temmuz 1939, Pazartesi


Haklı Değil mi?
Gene eğlence yerleri

Bu pazar ailesi efradile beraber Adaya giden bir arkadaşımız anlattı:

“Adada biraz gezip tozduktan sonra bir gazinoya gidip oturduk. Tarifede biranın şişesi meze ile beraber 80 kuruş olarak gösteriliyordu. Beş şişe bira içtik. Hesabı görmek üzere garsona beş lira verdim. On beş kuruş geri verdi. Bira parası 400 kuruş ediyordu. 40 kuruş ta garson hakkı idi. Ya bunlardan sonraki 45 kuruş ne oluyordu?! .. : : Garsona sordum. Yutkunup hık mık ettikten sonra “Efendim, garson hakkı yüzde yirmi alıyoruz!” dedi.

Bunun bir başka türlüsüne de Bebekte rastladıklarını yakın akrabamdan sözüne itimad edilir birisi anlattı. Bu haller aşağı yukarı, bütün yazlık eğlence yerlerinde rastlanan şeylerdir. Gerçi “Böyle bir şeye rastladığınız zaman derhal belediye polisine haber verin!” denebilir. Fakat, çoluğu, çocuğu, karısı kızile eğlenmeğe giden bir kimse,  40 – 50 kuruş için günü kendine zehir edip kapıda, bacada, karakolda mahkemede dolaşamıyor. Bu parayı verip çıkıyor işin içinden. Belediye, eğlence yerlerini daha sıkı kontrol edip halkı bu çirkin tuzaktan kurtarmalıdır kanaatindcyim”.

Arkadaşımızın bu sözleri üzerinde uzun uzun, enine boyuna düşündük ve şundan başka söyliyecek şey bulamadık:

Haklı değil mi ?


İkdam, 18 Temmuz 1939, Salı


DENİZBANK
Büyükada – Heybeli – Yürükali Seferleri

6 Temmuzda tatbikine başlanacak olan yaz tarifesine tekaddüm eden yalnız 1 Temmuz 939 Cumartesi ve 2 Temmuz 939 Pazar günlerine mahsus olmak üzere Büyükada – Heybeli – Yürükali arasında ilâve seferler yapılacaktır. Bu seferlerin saat ve hareketlerini gösterir ilânlar iskelelere asılmıştır. (4756)


Tan, 2 Temmuz 1939, Pazar


Dün 200 Bin kişi Gezmeğe Çıktı

Sıcaklar gittikçe şiddetini arttırıyor. Pazar günleri plajlar mesire yerleri çok kalabalık olmaktadır. Dün de, tahmin edildiğine göre, 200 bin kişi vapurlarla Adalara ve Boğaziçine gitmişlerdir. Vapur idareleri, fazla kalabalık karşısında tarife harici vapurlar tahrik etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Boğaziçinden dönüş seferleri dün zuhurat postalarile arttırılmış, gece saat birden sonra da bir ·vapur kaldırılmak mecburiyetinde kalınmıştır.


Tan, 10 Temmuz 1939, Pazartesi


Heybelideki pavyon inşaatı

Heybelideki verem dispanserile Haydarpaşadaki numune hastahanesine ilâve edilecek pavyonların projelerin sıhhiye vekâletince hazırlanarak alâkadarlara gönderilmiştir. Heybelide yapılacak olan pavyon 200 yataklı Haydarpaşa hastahanesine ilâve edilecek pavyon ise 140 yataklı olacaktır. Ağustosta yeni pavyonların inşaatına başlanacaktır.


Tan, 11 Temmuz 1939, Salı


Adalardaki Arabacılar

Büyükada ve Heybeliadada bulunan bütün arabacıların yeknasak elbise giymeleri tensib olunmuştur.

Bunun üzerine ada arabacıları ayni biçim elbise yaptırmıya başlamışlardır. Elbiseler bu hafta içinde giyilmiş olacaktır.

Diğer taraftan ada arabalarında tenzilât yapılmasının kararlaştırıldığını yazmıştık. Belediye Daimi encümeni bu tenzilat nisbetini dün % 40 olarak kabul ve tesbit etmiştir.

Bu suretle; eskiden Büyükadada bir büyük tur 3 liraya yapılırken şimdi 175 kuruşa; 4 – 5 kişi bir arada bir tur yapabileceklerdir.


Son Telgraf, 2 Temmuz 1939, Pazar


Denize Düşen Genç
Bütün aramalara rağmen bir türlü bulunamadı

Dün sabah saat on biri on geçe Büyükadadan hareket eden Kalamış vapuru, henüz iskeleden açıldığı bir sırada Nizam önlerinde hüviyeti meçhul bir gencin birdenbire denize düştüğü görülmüştür.

Bunun üzerine vapur hemen durdurulmuş ve geminin sandalları denize indirilerek kazazede gencin aranmasına başlanmıştır.

Aramıya Yavuz harp gemimizden de dört sandal iştirak ettiği halde denizde bir şey bulunamamıştır.

Gencin denize düştüğünü gören bazı yolcular, kendisinin dayandığı parmaklıklı kapının çengelinin birdenbire açıldığını söylemişlerdir.


Yeni Sabah, 21 Temmuz 1939, Cuma


Heybeli plâjı

İki gün evvel bir karimizin Heybeliada plâj gazinosu hakkında bir şikâyetini yazmıştık. Bize verilen malûmata göre, gazino sahibinin pazardan maada günlerde tatbik ettiği tarife, esasen belediye tarafından kabul edilen resmi tarifenin daha dunundadır. Gazino sahibi sırf müşterilerini artırmak için sair günler fiatını azaltmakta, Pazar günleri de tam tarifesini tatbik etmektedir.


Yeni Sabah, 21 Temmuz 1939, Cuma


Okuyucularımız Diyor ki:
Gazino fiatlarında hâlâmı ihtikar?

Heybelide oturan Mecdi Enön isminde bir karimiz bize gönderdiği bir mektupta şöyle diyor:

Heybeliadada birçok gazino vardır. Bunların hemen hepsinde radyolu gramofon bulunduğu halde arada fiat farkları bulunmaktadır. Dün gece Heybeli Plaj gazinosuna birkaç arkadaşla beraber gittik. Kahve ve gazoz getirttik. Bazan garson bizden on yedi buçuk kuruş isterdi. Dün 16 buçuk kuruş istedi. Geçen sene ayni yerde konsomasyon 11 kuruştu. Böyle her zaman fiat değişmesi beni kuşkulandırdı. Fiat tarifesi istedim, 10 – 15 dakika aradılar. Nihayet tarifenin, Belediye Encümenine gönderilmiş olduğunu söylediler. Bu vaziyet karşısında, bir kahveden 16,5 – 17,5 kuruş para alınmasının, gazinocunun yolsuz bir işi olduğunu düşündüm. Vaziyeti polise şikâyet ettim. Ayni gazinonun gündüzleri halktan 11 kuruş aldığını, pazar ve cumartesi gündüzleri 17.5 kuruş istemekte olduğunu da öğrendim. Her halde polisimizin, gazinocunun bu yolsuz hareketini kanuni şekilde cezaya çarpacağı tabiidir.

Fakat bizim ricamız, Belediye Encümeninin, halkı sarsmıyacak ucuz bir fiat listesini derhal tasdikle Heybelide tatbik ettirmesidir.


Yeni Sabah, 17 Temmuz 1939, Perşembe


Adalardaki Araba Miktarı Fazlalaştı

Belediye bu senelik bu fazlalığa müsaade edecek

İstanbul Belediyesi İktisad Müdürlüğü, adalardaki mevcut faytonların mikdarını çok fazla bulmuş ve fazlalığın, araba beygirlerinin geceleri yatırılacağı sıhhi ahırların azlığı yüzünden açıkta kalarak etrafı kirlettiklerini nazarı itibara alarak adalardaki araba mikdarını tahdit ederek 40 olarak tesbit etmişti.

Halbuki İstanbulda bulunan birçok arabacılar, Vilayet Baytar Müdürlüğünden lazımgelen sıhhi müsaadeyi alarak bu tahdide rağmen arabalarını adalara nakletmişler, bu suretle araba mikdarı 70 olmuştur. Yaz mevsiminin ortasında bu hali gören Belediye, yalnız bu seneye mahsus olmak üzere bu arabaların orada kalmasına müsaade edecektir. Diğer taraftan, adalardaki araba tarifelerinde Belediye tarafından tetkikler neticesinde yüzde 15 nisbetinde bir tenzilât yapılmıştır.


Yeni Sabah, 27 Temmuz 1939, Perşembe


POLİS: Üç Deniz Kazası Oldu


Evvelki gün Büyükada – Köprü seferini yapmakta olan Kalamış vapuru Heybeliye giderken yolculardan biri muvazenesini kaybederek denize düşmüştür.

Güverte kenarında sakin bir halde denizi seyrederken, gözleri karararak muvazenesini kaybeden bu zatın denize düşmesini görenler feryada başlamışlar, vapur derhal durdurulmuş, fakat bütün aramalara rağmen kazazedenin kurşuni renkli şapkasından başka bir şeyi bulunamamıştır. Cesedin bugünlerde sahile vuracağı ve bu suretle kazazedenin hüviyetini anlamak mümkün olacağı zannedilmektedir.

*

Ayni gün Köprü  – Adalar seferini yapmakta olan Maltepe vapurunun da Sarayburnu açıklarında dümeni bozulmuştur. Dümen tamir edildikten sonra vapur yoluna devam etmiştir.


Tan, 22 Temmuz 1939, Cumartesi


PENCEREMDEN
Işıksız Adalar
Yazan: M. Turhan TAN

Dün bir dostum, dalgın dalgın yüzüme baktı ve hâletten ayrılmaksızın – mırıdanır gibi – sordu:

  • Işıksız adalar hakkında ne biliyorsun?

Işıksız adalar? • Kafatasımın içinde bu kelimelerin mefhumunu aydınlatan hiçbir ışık yok. Düşündüm, yutkundum. Düşündüm, yutkundum ve aczimi itiraf ettim:

– Bu adaların nerede bulunduğunu bilmiyorum.

Dostum mahzun mahzun gülümsedi:

  • Burgaz adasının, dedi, başka ismi ve tarihi var mıdır?

Bu sual basit idi, bildiğimi anlatmıya koyuldum.:

  • Bu adaya, İtalyalı Plin’in rivayetine bakılırsa ilk çağlarda Erenos, Bizans tarihlerinin ifadesine göre de Banormos denilirmiş. Fakat bir tarihte Antigon adını aldığı da kitaplarda yazılıdır. Bu sonuncu ismin o güzel adaya verilmesinin sebebi milattan 298 yıl evvel Büyük İskenderin generallerinden Antigonun oğlu Demetriyus Büliversetin Trakyalı Lizimak ve Makedonyalı Kasandrle harbetmek üzere Bizansa geldiği sırada Burgazı beğenmiş ve babasının adını oraya vermiş olmasından ibaret imiş!…

Dostu yine dalgınlaştığı için bir nebze sustum ve hikâyeyi yarım bırakmak istemediğimden tekrar söze başladım:

  • Burgazla Bizans imparatoriçelerinden Teodora yakından alâkalanmış ve adada bir takım binalar yaptırmıştır ki bunların en mühimmi Vaftizci Yahya namına yapılan kilise idi, patriklerden Metodyus, ağır surette kamçılandıktan sonra bu kilise bodrumlarında – iki haydutla beraber – hapsolunmuştu. Haydutlardan biri işkenceye dayanmıyarak öldü. Fakat cesedi mahpus patriği tâzip için – haftalarca kaldırılmadı.

Dostum bu sırada dalgınlıktan kurtulur gibi oldu. Sözümü “Affedersin.. diyerek kesti:

  • İşte, dedi, zaman zaman Ernlos, Banormos, Antigon ve Burgaz diye anılan güzel adanın hakiki ismi: Işıksız adadır. Yanıbaşındaki Kınalı ile birlikte anılmak lâzım gelince her ikisine birden “Işıksız adalar” denliir. Çünkü yirminci asırda ve Cumhuriyet devrinde Marmaranın bu zarif incilerine elektrik cereyanı verilememiştir. Anadolu ve Rumeli yakaları, gün battıktan sonra, pırıl pırıl yanar ve gök, yıldızlar içinde bu iki yakaya inmiş sanılır, fakat Burgaz da, Kınalıada da, güneş batar batmaz – meyus gönüller gibi – kararır, görünmez olur.

Arkadaşıma bir heyecan geldi, sesi yükseldi:

  • Burgazda, Kınalıadada su da yok. Lâkin bu, bir belediyenin kolaylıkla gideremiyeceği bir eksikliktir. Elektrik meselesi onunla, su işi ile, kıyas edilemez. Zira Büyükadaya – büyük şahsiyetlerden birinin yüzü suyu hürmetine – elektrik verildi. Heybeliadaya – yine büyük bir şahsiyetin kıymetli hatırı için – o nur şelâlesi akıtıldı. Onların yanı başlarında bulunan Burgaz ve Kınalı, ışıktan mahrum veya istisna edildi. Niçini neden?.. Düşünüyorum, düşünüyorum, sebebini anlıyamıyorum.

O susunca ben düşünmeğe daldım. Çemişkezeklere, Hâkkarilere kadar yurdumuzun her tarafına elektrik yapılmış iken İstanbulun bu iki adasına ışıksızlığın lâyık görülmesindeki sebebi araştırdım. Bulamadım. O sebebi anlayanlara salâ!..


Tan, 21 Temmuz 1939, Cuma


Fantezi
Ada vapurunda sinekle mülakat
Yazan: MİTHAT CEMAİ

– Hoş geldiniz bay.

– Ağzınızı toplayın; ben bay değil bayanım.

Kadın cinsinden bir sinekle görüştüğümü sebebsiz öfkesinden anladım. Tanıştığıma pişman oldum. Ama mülakatı bu noktada kesemezdim.

– Fakat, dedim; Marmara denizinde, sinek? Ada vapurunda, siz?

Münasebetsiz bir sesle güldü:

– Siz, dedi, mutlaka bir edebiyatçı olacaksınız. Hem cehaletinizin derecesine bakılırsa şairsiniz de galiba?

Burnumdan kalktı, dudağıma kondu. Ağzımı açsam kaçacak. Burnumdan gelen sesle sordum:

– Neden cahil oluyormuşum efendim?

– Şundan ki, ırkımız hakkında iptidai bir malûmatınız olsun yok. Bizi hâlâ gübreliklerde yatar kalkar sanıyorsunuz. Sizin dediğiniz Avrupa sinekleridir. Biz şark sinekleri çok talihliyizdir: Yazın Adalarda, kışın Şişli apartımanlarında otururuz. Hatta birinci sınıf lokantalara aboneyiz. «Yemekleri en evvel hizmetçiler, sonra efendiler yer» diye bir laf var. Bu, Avrupada böyledir. Şarkta yemekleri evvela biz yeriz, sonra siz.

Ve, sinek, epikürien bir filozof edasile güldü; havada müstehzi bir kavis çizdi ve burnuma kondu:

– Hem, dedi, siz ne kadar somurtkansınız. Kadınla konuşurken, muasır erkek tebessüm eder.

Gülmesem yirminci asırdan çıkıyordum; zorla gülümsedim. Bu sefer sinek tebessümüme sinirlendi:

– Bu ne azametli tebessüm? dedi. Kurumunuz cüssenize mi? Bu asırda, «büyük» kelimesi «hacim» demek değildir. Zerre asrındayız. «Zerre» diye bizi küçük görmek neden? Dünyanın en güzel vak’asını vahşet haline koyanlar siz insanlarsınız; şiir ve musiki şekline sokan da biz, sinekleriz. (Çapkın bir gamzeyle) anlarsınız ya, cinsiyet muamelesini söylemek istiyorum.

Utandım, önüme baktım, fakat sinek, havada şuh birkaç taklak attı; gene burnuma konarak:

– Sizin aşk vak’anız otomobil kazasına benzer: Havada acayib çizgiler ve münasebetsiz sesler… Halbuki biz sineklerin visalimiz bir damla ses ve bir zerre ihtizazdır.

Sinek, Marlene Ditrih’in sesine benziyen fuhuş dolu paslı bir kahkahayla güldü. Sonra iddialı bir hatib sesile devam etti:

– Çıplak şeyler söylediğime bakarak, içinizden neler geçtiğini anlamıyor, değilim. Fakat namus ve haysiyet mefhumu, emin olun, bizde sizden pek çoktur. Meselâ Hüseyin Cahid adında münasebetsiz bir muharririniz var. Hani kavga etmek için iki kişi lâzımdır, değil mi? Bu muharrir bir kişi olduğu zaman da kavga eder, kendi kendine! O kadar huysuz! Bir tarihte aleyhimizde bir hezeyan söyledi: «İçine biz girecekmişiz diye ağzını açamıyormuş.» Sanki onun altmış senelik ağzına girmek bizim için büyük bir saadetmiş gibi… Nişantaşında kundaktaki çocukların ağzı ne güne duruyor? Fakat bilir misiniz ki Cahidin  o manasız lakırdısı ırkımızdan bir çok içli kızların intiharına sebep oldu. Hatta, esmer güzeli bir  kuzinim vardı.: Cahidin sözünden kahırlanarak Beyoğlunun mutena bir lokantasında zerde kâsesinde intihar etti.

– Böyle bir intihar hatırlamıyorum. Affedersiniz ama, galiba siz biraz yalan söylüyorsunuz.

Sinek öfkesinden sapsarı oldu.

– Siz kaba bir adamsınız; kaç kilo geliyorsunuz?

-90.

– O halde mazursunuz. Kabalığınızı kilonuza bağışlıyorum. Evet… Ne diyordum?

– Siz birşey demediniz. Ben size yalancı demiş bulundum.

Sinek sinirli sinirli güldü:

– Zarar yok, insanlar için bu kadar terbiyesiz olmak caizdir. Fakat yalancı olmadığımı şimdi göreceksiniz. Söyleyin bakayım bana: Sizin Orhan Seyfi diye bir şairiniz var mı?

– Evet, var.

– Miyob, değil mi?

– Zannetmem.

– Gözlük takıyor ama.

– Gözlüksüz şair tuhaf olur da onun için takıyor.

– Bakın bu sözünüz hoşuma gitti. Hayatımda ilk defa hem şişman olan, hem fazla aptal olmıyan bir adamla görüşüyorum.

Güleyim mi? Öfkeleneyim mi? Şaşırdım. Fakat kadınla görüşen muasır erkektim: gülümsedim.

Sinek:

– Şimdi hafızanızı biraz yoklayın bakayım. Bir gün bu Orhan Seyfi lokantada sizinle beraber zerde yerken «bu kara üzümler bugün neden böyle mayhoş?» diye garsona sordu, değil mi?

– Hayretl Nerden biliyorsunuz? Sordu, evet.

– Tamam! İşte o mayhoş kara üzüm benim, zerde kasesinde intihar eden kuzinimdi: Namus müntehiri.

Sinek acı acı güldü. Sonra devam etti:

– Hiiseyin Cahidin o lafı üzerine İstanbul sineklerinde intihar vak’ları öyle çoğaldı ki… Patlıcan kabuğu, havyar tanesi, zeytin kırıntısı diye halk ölülerimizi yedi.

– İşte bu sefer düpedüz yalan söylüyorsunuz. Üstelik de yalanın edebiyatını yapıyorsunuz.

– Namusuma yemin ederim ki yalan değil.

– Bu yemininiz de sinirime dokunuyor.

Sinek fena halde öfkelendi:

– Affedersiniz amma ben bu asırda Allaha yemin edemem.

Dedi. Baktım, lakırdı politikaya dökülüyordu. Derin derin sustum.

Sinek:

– Yalancı olmadığımı size bir defa daha ispat edeyim. Yusuf Ziya diye bir hece şairiniz var, değil mi?

– Var, ne olacakmış?

– İktisadı sever, değil mi?

– İktisadı sever mi bilmem, fakat israfı sevmez.

– Bu şair lokantada yemekleri son zerresine kadar yer, değil mi? Yani tabaklar, içinde ne yendiği belli olmıyarak kalkar, değil mi?

– Siz ne miinaftk şeysiniz. Ağzımdan laf alıp dostlarımla aramı mı açacaksınız?

– Bakın size bir facia anlatayım. Benim bir kızkardeşim vardı: Genç, tombul, şirin ve bakire bir sinek… Bu da Hüseyin Cahidin hakareti yüzünden havyar salatasında intihar etti. Şimdi rahmetli nerde yatıyor biliyor musunuz? Yusuf Ziyanın midesinde! Fakat bu perakende kabirler bir takım istisnalardır. Bizim asıl aile mezarlığımız sizin midenizdedir.

Ben daima gözlükle yemek yediğim için bu lakırdı büsbütün yalandı. Telaş etmedim. Bu aralık sinek içini çekti. Gözleri doldu:

– Bizi bir İstanbul idare etmez, dedi, biz istibdadda mes’udduk: Anadolu sivrisineklerindi, Rumeli karasineklerin… Meşrutiyet olunca, hele Cumhuriyet gelince ödümüz koptu. Fa kat bu iki rejim, Allah ikisinden de razı olsun, yalnız sivrisineklerle uğraştı. Bize dokunmadı. Yalnız şimdiki Belediye Reisinizi beğenemiyoruz; onu zarımız tutmuyor… Çünkü…

Belediye Reisimizin aleyhindeki bir sözü dinliyemezdim. Burnuma geniş bir tokat indirdim. Havada bir sinek leşi bir damla leke halinde son taklağını attı, yere düştü.

Mithat Cemal


Cumhuriyet, 28 Temmuz 1939, Cuma


Yayınlanma Tarihi: 12 Temmuz 2024  /  Son Güncellenme: 12 Temmuz 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.