Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 229 – Temmuz 2024      “İSTİNORA” Sabah Volisi

“İSTİNORA” Sabah Volisi


Çocukluğumun en güzel günleri Marmara Adası’nda geçti. Güneye bakan evimizin balkonundan çeşit çeşit deniz vasıtalarının geçişlerini izlerdim büyük bir keyifle. Şüphesiz bu vasıtalar içinde en baskın olanı peşlerinde dolanan martı sürüleriyle avdan dönen balıkçı tekneleriydi. Yaz ayları teneke gemimle onları taklit eder, ada sahillerinde bir o yana bir bu yana koştururdum akranlarım gibi. Hepimiz daha doğmadan evvel annelerimizin karnında önlerine konan nefis deniz ürünleriyle beslenip büyüdük. Denizin bereketi bizi sarıp sarmaladı. Balıkçı tekneleri, reisler, kaptanlar, hayatımızın daima ayrılmaz bir parçasıydı. Denizin iyot kokusu ciğerlerimize dolarken, lodos artığı rengârenk deniz kabukları dökülürdü ceplerimizden. Ada’da yaşam zor ve meşakkatliydi ailelerimiz için. Denize ve onun getirdiklerine daima saygı duymayı öğrendik daha çok küçük yaşlarda. Denizin şakası olmaz derdi hep büyüklerimiz! Yüzme öğrendikten sonra sanıyorum ada yaşamına dair ilk heves edilen şey ya bir teknenin dümenine geçmek ya da çapari oltalar ile balık avlamaktı vapur iskelesinden…

Bu sebepledir ki Adası olan şanslı çocuklardık dedirtmiştir bana hep sahip olduklarımız. Birçoklarının eline kalem alıp çizdiği ilk resim balıkçı barınağının dinginliğinde bağlı duran balıkçı motorları-takalar, Karadeniz çektirmeleri ya da uzak denizlerden gelen yelkenli teknelerdir. Kahvehanelerde lokantalarda daima balık avı hikâyeleri anlatılır, yaşlı balıkçı reisleri bilgece sözlerle adeta bir masal anlatıcısı gibi süslerdi denizin sunduklarını çocuklara… Yüzmek için can attığımız öğle saatlerinde, ihtiyar balıkçılar çınar ağaçlarının serinlettiği gölgeliklerde demli çay eşliğinde dikiş makinesini andırır hızdaki el hareketleriyle ‘meramet’ yaparlardı ağlara. Bakıma ve tamire ihtiyaç duyan ekmek tekneleri saatlerce dolanmaktan usanmadığımız çekek yerinde gelinlik kızlar gibi süslenirken, elbirliği ile suyla vuslat edilecek ağaç gövdeli sandallara dokunur hayallere dalardık.

Seneler hızla geçip giderken, aşina olduğumuz yüzler, yağ ve mazot kokusunun sindiği ahşap ekmek tekneleri gibi bir bir gözden kaybolmuş, mangalda pişen sardalyalar azalmış, keskin tuzlu balık kokusunun hâkim olduğu loş ışıklı mağazaların kapıları ise kapanmıştı bir daha açılmamacasına. Ne iskele meydanında vapur saatini kollayan tezgâhtarlar vardı konserve satacak, ne de büyükşehre gidecek donmuş kılıçbalıkları seriliydi el arabalarında.

Tüm Marmaralılar’ın bildiği ancak o bereketli günleri yaşayanların her geçen gün azaldığı adada, unutulmaya yüz tutmuş kadim bir balıkçılık kültürünün izlerini sürmüştüm yıllar boyu. Ada’ya Yolculuk[1] kitabını hazırlarken sohbet ettiğim tüm kaptan ve reisler özünde balıkçıydılar. Konu dönüp dolaşıp önünde sonunda müthiş balık avlarına gelip düğümleniyordu. Hal böyle olunca sohbetimizin ahengi bozulmasın diye can kulağıyla dinlemiştim tüm adalı balıkçıları. Her anlatı bildiğimi sandığım balıkçılığın ne çetrefilli ve zor bir zanaat olduğunu bana bir kez daha gösterdi. Nasırlı elleri, yalınayak suyun içinde daima ıslak bir kıyafet ve her türlü tabiat olayına karşı tevekkül içinde evinin geçimi için ömrü ağır koşullarda çalışmakla tükenen balıkçı esnafının hayat mücadelesi yazılmalı, kayıt altına alınmalıydı mutlaka.

Hafız Bey’in tuzlu balık mağazası ve Marmaralı balıkçılar, sağ altta Hüseyin Reis (Erdoğan Denizyaran Arşivi)

Kısıtlı yaşam döngümüz içinde, profesyonel işimden arta kalan zamanlarda ada ile hemhal olup, 2014 yılında başlamıştım balıkçıların anlattıkları her şeyi not etmeye. Reisler, konserveciler, tuzlamacılar, oltacılar, zıpkıncılar, alamanacılar, gırgır sahipleri, süngerciler, lambacılar ve daha kimler kimler… Onlarca balıkçılık hikâyesini biriktirirken, fotoğraflar, anılar, saatler hatta günler süren kayıtların deşifresi, arşiv taraması, resmi kayıtlar ve neşredilmiş yayınlarda Marmara Adası’nın yüz yıllık balıkçılık geçmişini araştırmış, karanlıkta kalan, bilinen ancak hakkında yazılanlardan tatmin olunmayan konuları mümkün mertebe aydınlığa kavuşturmaya çalıştım.

Yayınlanmış birçok eser ki içlerinde en çok İstanbul Balıkhanesi eski müdürü Karekin Deveciyan’ın Türkiye’de Balık ve Balıkçılık adlı eseri ve Hamdi Arpa’nın Balıkçılık Tarihimizden Notlar adlı araştırmasından faydalanmakla beraber, Marmara Adası özelinde kalmaya ve yerel anlatıları ön plana alacak şekilde ilerlemeye özen gösterdim. Mümkün mertebe bol görselle anıları canlandırmaya, gelecek kuşakların hafızasında yer edecek bir kaynak eser meydana getirmeye çalıştım. Ada merkezi Marmara ile sınırlı kalmayarak Cumhuriyet döneminde balıkçılığı ile adından söz ettiren adanın diğer yerleşimleri; Asmalı, Topağaç, Gündoğdu ve Çınarlı’daki balıkçılarla da görüşerek, balıkçılık faaliyetlerini sisli hatıralardan ve tarihin tozlu sahifelerinden çıkartıp, fotoğraflarla da bezeyerek okuyucunun beğenisine sundum. 526 sayfayı, okuma yazmayı henüz öğrenmemiş çocukların bile ilgi duyup karıştırmasını düşleyerek, dört yüze yakın görsel-fotoğraf ile süsledim. Her konu başlığı birbirinden kıymetli bilgiler içermekte. Yaman Koray’ın Deniz Ağacı romanının Marmara Adası üzerinden çözümlemesi, Kanlı Deniz (1974) filminin ayrıntıları ‘Kılıç Avı’ bölümünü daha da zenginleştirdi. Sanıyorum kitapta en çok ilgi çekecek konulardan biri de Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nden bile önce, 1928 yılında Marmara Adası’nda açılmış olan Türkiye’nin ilk Balıkçılık Mektebi’dir. Bu konuda yazılmış en ayrıntılı yazı olduğunu düşünmekle birlikte ilk kez gün yüzüne çıkacak anlatılar olduğunu da belirtmek isterim. Slowfood Marmara Topluluğu’nun kurucusu Ebru Köktürk Koralı’nın önerisiyle kitabın sonuna balık yemeklerini de ekleyerek Marmara Adası’nın balıkçılık kültürünü tüm yönleriyle yansıtmaya çalıştım.

İSTİNORA SABAH VOLİSİ tam on yıllık birikimin ve emeğin ürünüdür. İçimde kopan fırtınaların tam ortasında kaybettiğimiz onlarca Ada yüzlü insanın sesleri bugün dahi kulağımda çınlarken sanıyorum artık daha huzurlu bir şekilde ziyaret edeceğim sonsuzluk bahçesindeki ikâmetgâhlarını…

Elbette “Aaa bak şu da olmalıydı! Bunu neden yazmadın?  Bu husus çok önemlidir, yazmalısın…” denilecek eksikler çıkacaktır. Dilerim bu kitabı ilerleyen yıllarda genişletilmiş ve noksanları tamamlanmış bir şekilde yeniden yayınlayabilirim. Zira topladığım materyalin onda birini kullandığımı da söylemem gerekir. Kursağımdan geçen her lokma deniz ürününde birçok deniz emekçisinin alın teri olduğunun bilincindeyim. Bu sebeple dilim döndüğünce her avlanma çeşidini ve bu iş kolunu sürdüren balıkçıları anlatmaya, ebediyete intikal etmiş birçok adalı simayı anmaya, hatırlı hatıralarını canlandırmaya çalıştım. Bir zamanlar adada yediden yetmişe kadın-erkek herkesin dahil olduğu balıkçılık faaliyetlerine doğru bir zaman tüneline girmeye hazır mısınız? Her zaman söylediğim gibi:

İyi ki adalıyız…

Not: Kitap, 12 Temmuz tarihinden itibaren Marmara Adası İnci’nin Elleri[2] Seramik İşliğinden, Temmuz ayı içinde Büyükada İskele Kitapçısı Ksidas Kitabevi’nden ve Adalı Yayınlarından (https://adaliyayinlari.com/ ) temin edilebilir. İmzalı satın almak isteyenler hcanyucel85@gmail.com adresinden iletişime geçebilirler.


[1] https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2020-2029/2021/sayi-193-temmuz-2021/makale/3578/ada-ya-yolculuk

[2] https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2017/sayi-144-haziran-2017/makale/1967/inci-nin-elleri


Yayınlanma Tarihi: 12 Temmuz 2024  /  Son Güncellenme: 15 Temmuz 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.