Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 235 – Ocak 2025      Ersin Salman’ın Ardından

Ersin Salman’ın Ardından


Altına, Ersin Salman, Lefter sergisinin açılışında, 23. 06.2012

Kırk yıllık dostum diyebileceğimiz kaç kişi vardır hayatımızda. Ersin ile öyleydi. Başlangıçtan bugüne saysak kırk beş yılı da bulmuştu ama O, beş yıl önce ani bir kararla adadan, Büyükada’dan ayrılmış, Edremit ile Ayvalık arasında bir yere yerleşmiş, haber alışverişimiz de epey zayıflamıştı.

Uğraş’tan hastaneye yatırıldığını öğrenmiştim ilk. Kapattı kendini diyordu. Ne yiyor, ne içiyor, ne de nefes almak istiyordu. Yeme içme isteğini geri getirsek gerisi gelecek demişti Uğraş ama olmadı.

Yarım asrı bulan yakın arkadaşlarından birinden, belki de en yakınından, Nazar Büyüm’den bir ay sonra, o da kendi fişini çekti ve göçtü bu dünyadan.

Ersin ile 1978 yılının sonlarında İstanbul’da kesişmişti yollarımız. Ben ODTÜ’nün son yılındaydım. 1979 ilkbaharında okul bitecek, Nisan’ın son günlerinde Seval ile evlenecek ve İstanbul’a yerleşecektik. Ben önceden İstanbul’un yolunu tutmuş, Türkiye İşçi Partisi merkezinde çalışmaya başlamıştım. Daha sonra ortağım olacak Gündüz Mutluay TİP Başkanlık Kurulu’nda Basın Yayın’dan sorumluydu ve benim de kısa süreli de olsa dahil olacağım merkez ekibi içinde Ersin de vardı.

Ersin ortağı ve kurucusu olduğu Ajans Ada’dan izin almış, tam zaman partide çalışmaya karar vermişti. Ajans Ada gibi, o dönem için de oldukça başarılı ve gelecek vaat eden bir şirketten ayrılmak ve profesyonel parti çalışmasına katılmak öyle kolay anlaşılacak bir şey değildi, o yıllarda bile.

Parti başkanı Behice Hanım ile oldukça yakındılar. Aslında bu yakınlıkları ilk TİP döneminden başlamıştı. Başkanın saha konuşmalarını, basın bültenlerini hazırlayan ekibin de başındaydı.

1979, parti tarihimizin en hareketli yıllarından biri idi. 1 Mayıs’ta İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve TİP bu yasağı delmek için sokağa çıkma kararı almış, başta Boran ve merkez yöneticileri olmak üzere kalabalık bir grup sokağa çıkmış ve tutuklanmışlardı. Biz de merkezde bu süreci an be an basına taşımakla uğraşıyorduk Ersin ile birlikte.  Yakınlığımız, dostluğumuz o günlerde pekişti denebilir. Seval de İstanbul’a geldikten sonra aile dostluğu da eklendi buna. O günlerde Birnur ile birlikteydi. Acı tatlı günler, geceler…  14 Ekim Senato seçim sonuçları hepimiz için bir hayal kırıklığı oldu denebilir. Partinin dışa dönük yüzüydük ya, başarısızlıktan en çok kendimize pay çıkardık galiba. Partinin değil, bizim başarısızlığımız gibi. Sonra parti içinde başlayan tartışmalar. Fikren ve kalben, bu tartışmada aynı saflardaydık ama ne fayda. Eski heyecandan, adanmışlıktan giderek uzaklaşıldığını hissedecektik.

12 Eylül sonrası her şey farklılaştı. Hepimizin dünyasında çok şey kırıldı, hepimiz bir yerlere savrulduk ama aynı zamanda yaşama bir şekilde tutunmanın da adımları da geldi ardından. Ersin Ajans Ada’ya döndü. Benim Bab-ı Ali’de yayıncılık dönemim başladı. Uzak değildik. Arada bir köprü vardı o kadar. Ersin’in dönüşü ve Türkiye ekonomisinde Özallı yıllar Ajans Ada’ın da önünü açmıştı. Ajans çoğu eski siyasetten ne kadar eli kalem tutan insan varsa bünyesine katmıştı. Yolum ajansa düştüğünde tanıdık yüzden geçilmiyordu. Kimler yoktu ki? 1984 yılında Ekin Yazım Merkezi’ni birlikte kuracağımız Gökhan Akçura, TİP’te 1979 yılında aynı birimde tanıdığım Nesteren Davutoğlu, TİP Merkez ilçesi sayılacak Eminönü ilçesinin üyelerinden Mehmet Günsur, Alper Uygur ile ada yıllarında komşum olacak, ajansın ortaklarından Zafer Ataylan ve daha birçok isim. 12 Eylül öncesi siyaset ajansta devam ediyordu sanki. O günlerde çok da yadırganmayan bir durumdu bu. Yayıncılık ve reklamcılık dünyası böyle böyle canlanmıştı, siyasetten iş dünyasına böyle bir akış ve dinamizm taşınmıştı.

Ersin iyi bir patron oldu. Her açıdan. İşini iyi yaptı. İnsanları iyi motive etti, yönetti. Yaratıcı bir işti reklamcılık ve öyle her patronun harcı değildi.

İdealleri ile iş olarak yaptıkları arasında kuşkusuz yaman bir çelişki vardı, bunun da farkındaydı ama mesleğinde iyi olmak, yaratıcılık hepimiz gibi onun da en önemli ilacıydı.

O günlerde görüşmelerimizin arası açılmıştı denebilir. Hepimizin işinin başından aşmış olması, özellikle benim açımdan gece ile gündüzün birbirine karıştığı zorlu yaşam koşulları…

1980’li yılların sonları ve 1990’lu yıllar işin yanı sıra, eskisi gibi siyasi bir kimlikle ya da örgüt bağlantısıyla değil ama sivil toplum çalışmalarımızla  yeniden bir araya geldiğimiz dönem sayılır. Ersin 1988 – 1991 arasında Reklamcılar Derneği Başkanlığı yaptı.

Tarih Vakfı’nın ve Yurt Yayınları’nın kuruluşu Ersin ile yeniden buluşmalarımız için vesile oldu diyebiliriz.  Tarih Vakfı 1991 yılında kuruldu ve en başarılı, iz bırakan sivil toplum kuruluşlarından biri oldu. Ersin’in en başarılı kampanyası ise, ticari alanda değil, 1997 yılında Sürekli Aydınlık ile Bir Dakika Karanlık eylemi ve bu eylemdeki rolüydü. Milyonlarca kişi, 1997 şubatında, Devlet-Siyaset-Mafya üçgenindeki karanlık ilişkileri açığa çıkaran Susurluk kazasının ardından Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi adıyla yapılan çağrıyla her gece ışıklarını kapatıp açarak protestoda bulunmuştu günlerce. Yakın tarihin en etkili, en kitlesel eylemlerinden biri böyle başlamıştı. Benzer protesto biçimleri sonra hiçbir zaman bu yaygınlığa ulaşamayacaktı.

Ersin 2000 yılında reklamcılık işinden ikinci kez, ama bu defa açık bir niyetle ayrıldı ve ajanstaki hisselerinin tamamını devrederek kendi ifadesiyle zamanını tümüyle sivil toplum çalışmalarına ayırmaya karar verdi.

 

Adalı Yıllar

Ersin ile adada, Büyükada’da yeniden ve kopmaz bir biçimde buluşmamız da bu dönemdedir.

Biz Seval ile adaya 1996 yılında adım atmıştık. İlk kapı komşumuz da -tesadüfe bakın ki- Ajans Ada ortaklarından Zafer ve eşi Nuran olacaktı. Zafer Ajans Ada’dan çok önce ayrılmış, hisselerini devretmişti. Bodrum ve İznik sonrası kendilerine Büyükada’yı seçmişlerdi yaşam alanı olarak.

Ersin ise 2000’li yılların sonunda Büyükada’ya yerleşti. Bizim gibi yazlıkçı değildi. Yaz-kış yaşamak üzere vermişti bu kararını. Oğlu, sevgili arkadaşımız Uğraş ondan önce Adalı olmuştu ya, belki bu kararında onun da etkisi vardı.

Ersin’in evi Çankaya Caddesi üzerindeydi, bize mesafesi de hepi-topu yüz elli metre. Heybeli’ye, Heybeli ile Büyükada arasındaki kanala hâkim bir konumda, lebiderya.

Çok güzel günler geçirdiğini biliyorum. Adada çok güzel bir çevre oluşturduğunu da.

2009 yılında Adalar Müzesi’nin kuruluş çalışmalarına başladığımız yıllarda Ersin’in büyük desteği oldu. Müzemizin girişindeki Adaların Oluşumu başlıklı on dakikalık videoyu Ersin seslendirmişti. Hala o ses, müzemizin girişinde yankılanır.

Ersin’in ada günleri, efsane futbolcu Fenerbahçeli Lefter’in adadaki son günlerine denk geliyordu aynı zamanda.

Ersin hastalık derecesinde fanatik bir Fenerbahçeli’ydi. Ben de o fanatizmi hiç yaşamamış bir Galatasaraylı. Fenerbahçe maçlarında televizyon karşısında hangi totemleri denediğini anlatır, gülerdik.

Lefter’i 2012 yılı başında kaybettik. Adalar Müzesi olarak, müzenin Çınar sergi alanında Lefter için bir sergi ve kitap hazırlamaya karar verdiğimizde aklımıza gelen ilk isim Ersin olacaktı. Ersin hiç tereddütsüz hem serginin küratörlüğünü ve hem de kitabın editörlüğünü üstlenecekti. Altı ay onunla çok yakın bir mesai gerçekleştirdik. Hazırlığın her aşamasında, sponsorluk geliştirmekten, tanıtıma kadar her noktada eğer Ersin  olmasaydı bu önemli ve bir o kadar da zor, sorumluluk gerektiren işin altından kalkamazdık. Serginin başlığı da tam bir yaratıcılık eseriydi. Hem de sarsıcı yanı güçlü bir yaratıcılık: “Biz bu memleketi seninle sevdik Lefter.”

Adanın o dönemde, kendine eski adalı diyen bir grubu vardı. Adanın yerel siyasetinde de etkili olmaya çalışan, sonra gelen herkesi öteki gören, beş benzemez ama kimi konularda hızla bir araya gelme becerisi gösteren bir grup. Bir siyasetçi esnafı da denebilir. Ya da esnaf siyasetçiler. Lefter adını taşıyan bir sergi ve kitabın “sonradan gelmeler” tarafından kurulmuş Adalar Müzesi tarafından yapılmasından rahatsız olan bu grup, kendilerince aradıkları fırsatı da bulmuşlardı. Bu nasıl isimdi öyle. Biz bu memleketi sevmiyorduk da, Lefter sayesinde mi sevmiştik? Kimi “etkili” isimler üzerinden bu ismin değiştirilmesi için çalıştılar. Başarılı olamayınca bu defa açılış gününde serginin basılacağı söylentilerini dolaşıma soktular. Sergi 23 Haziran Cumartesi günü açıldı. Provokasyon, yüzlerce insanın sergi alanını doldurmasıyla boşa çıkmıştı. Fenerbahçe kulübü yöneticileri ve taraftarları da büyük bir ilgi göstermişti açılışa. Basında da oldukça geniş yer alacaktı.

Ersin sergiye ve kitaba yazdığı önsözde şöyle açıklamıştı başlığa yansıyan cümlenin anlamını. “Biliyoruz  ki eğer bu coğrafyada, evini, adasını, toprağını, denizini, memleketini -ve insanını- hiç ayrım gözetmeden seven, birbirini dostça, insanca kucaklayan kişiler hâlâ varsa, bunda O’nun payı önemlidir.” Bu kadar yalın, bu kadar basit.

Başlıktaki mesajı, o mesajın zenginliğini birleştiriciliğini anlamayan ve hiçbir zaman da anlamayacak olan o grup, 2014 yılında Adalar Müzesi’ni Çınar’daki o alandan çıkarmak için eksiksiz olarak toplanacaklar, basın toplantısı yapacaklardı…

Ersin için de bizler için de ne yazık ki alışıldık bir durumdu.

Şimdi üzerinden on-on iki yıl geçmiş o günlerin.

Ersin ve Hande pandemiden önce, 2019 yılında adadan ayrılmaya, kardeşinin de yaşadığı Altınoluk-Edremit’e taşınmaya karar verdiler. Uğraş ise ondan önce Ayvalık’a yerleşmişti.

Belki onların o bölgede olması bu kararlarında etkili oldu. Belki de adada yalnız kaldıklarını düşündü, seven sayan onca insan olmasına rağmen, bilmiyorum. Son günlerinde çarşıya, dostlarıyla buluştukları meyhaneye de daha seyrek adım atar olmuştu zaten.

Belli bir yaştan sonra her şey değişiyor, bir dönem çok hareketli, çok üretken yaşamış insanların gelen o günleri kabul etmeleri daha da zorlaşıyor diye anlıyorum.

Ersin güzel yazı yazardı. Yazının en güzel hâli şiirdi ve şiirler yazdı bol bol. Ne yazık ki tek şiir kitabı yayınlandı. Misafir Terlikleri.

Kitaba adını veren şiir şöyleydi:

Memurin Kanunu’nun
önsözü gibidir
misafir terlikleri
Her ayağa uysun diye
özellikle büyük

Ve yaşarlar hangi sınıfa
ait olduklarının bilinciyle
kimseye ait olmamanın hüznünü
iç içe

Güle güle sevgili Ersin.

Gittiğin yerde de Misafir Terlikleri ayağındadır eminim.


Yayınlanma Tarihi: 08 Ocak 2025  /  Son Güncellenme: 09 Ocak 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.